Verheugen'le röportaj yaptık
AB Komisyonu'nun genişlemeden Sorumlu Yüksek Komiseri Günter Verheugen'i Diyarbakır'da kuş sütlü bir sofrada 'genişlerken' yakaladık. Sofranın bir köşesine biz de iliştik ve iki lafın belini kırdık. - Günter Bey, afiyet olsun. Ohh oh iyi genişlemeler... İç işlerinize karışmak gibi olmasın ama isterseniz pantolon düğmelerinizden birini açın da daha rahat genişleyin. - Gnam... Gnam... - Hey gadasını aldığımız... Eloğlunun yemek yerken çıkardığı efekt bile bi başka... Götür götür... - Gelin gelin... Uzatın tabaklarınızı kebap vereyim, burma kadayıf da var. Çok güzel tavsiye ederim. Nefis bir tatlı. - Burma kadayıfı da bize öğrettin ya Allah seni bildiği gibi yapsın. Biz en iyisi Tarkan'ın bi şarkısı var, onu söyleyelim sana... "Vermeeeee vermeee akıl vermeeee vereceksen tarih veeeer... Vereceksen tarih veeeerrr..." - Ohh oh... Siz Türkler çok eğlenceli adamlar... Ben çok sevmek sizi... Alın bakalım şu paraları... - Sürprizim var diyodun... Bu mu lan sürpriz?! Eğilseydik de alnımıza yapıştırsaydın bari. İki dakika delikanlı ol da çıkart bakalım şu dilinin altındaki sürprizi, neymiş görelim. - Yaa uzatsanıza şu tabaklarınızı... Boş kalmasın boş kalmasın... - Anlaşıldı lafı kaynatıyorsun. Madem ısrar ettin ver bakalım o ezmeden biraz... - Neeee?! Eziliyor musunuz yoksa, T.C. devleti size işkence mi yapıyor? İkinizi birbirine mi düşürüyor, kardeşi kardeşe mi kırdırıyor? Şikayetçiyim yaz, 3567'ye yolla, TC'nin burnundan fitil fitil gelsin. - Vay vay vay, kurbağa surata bak sen, ayaküstü kışkırtma olayına giriyor. Oha falan olduk diyoruz başka da bişey demiyoruz. - Şikayetiniz varsa bana, memnuniyetlerinizi, ki herhalde yoktur, kendinize saklayın. - Bak hâlâ kışkırtıyo... - Hadi kardeşim devlet yanlısıysanız dükkanın önünü kapamayın. Daha bir sürü temas yapıcam. - Temas güzel de, böyle fitne fücür temas yaparsanız, birileri Tomas gibi tandemi mandemi dinlemeyip çift dalar, öpülmeye doymayan bu yüzden prenslikle yetinmeyip prensese dönüşen kurbağaya dönersiniz. - Uzun bir cümle... Eğ nasıl diyoğ ben anlamıyoğ... - Ya işimize gelmeyince turist ayağına yatıyoruz tabii... Ankağa'da başka Diyağbakığ'da başka konuşuyoğ ama sen de... Hani AB yolunda Türkiye kritik eşiği aşmıştı. Ağzından bal damlıyordu?! - Nereye? Pantolonuma mı damladı? - Lafın gelişi öyle. Aştık demek ha, tamam mıdır yani, başka şart şurt yok mu, alıyo musunuz bizi içeri? - Yok Allah canımı alsın ki. Şart olsun ki şart yok. - Cevap biraz şartlı refleks gibi oldu ama... Pavlov'un şeysi gibi... - Yes yes... Ehehehe... - Ne o, keyfin yerine geldi köftehor. Ağzın doluyken gülme tıkanıcan sonra. Bak hâlâ gülüyor... Tamam, şart yok da şark var. Şarklı refleks halinde devamlı Kürt meselesini kaşıyosun be Verheugenim. Hayır zırt pırt kaşıyınca yara oluyo, biliyo musun? Peki o zaman nasıl olacak bu işler... Kürt böreee de ister misin şöyle en pudralısından... Nooldu kanter içinde kaldın? Sorular mı yaramadı? Günter Verheugen yerine Kanter Verheugen diyelim bundan sonra sana... - Öhööö... Heeeelppp... - Haaa, çiğnemeden yuttuğum cartlaklar boğazıma kaçtı diyorsun. E genişlemeden sorumluyum diye Diyarbakır'a kadar genişlersen olacağı budur. Genişle genişle nereye kadar?.. - Immmmppphhhhööööh... - Nasıl? Demokrasi mi diyorsun? Ne? İnsan hakları mı? Tabii tabii... En güzeli... İnşallah yerleştiricez tüm kurum ve kuruluşlarıyla... Kopenhag kriterinin üstüne kriterin kralı gelse tanımayız. - Öhöö... Öhöh... - Tıkandın di mi? Hayır sırtına vuralım diycez ama bu sefer de işkence var diye tutturursun. En iyisi biz kaçalım. AB'ye giricez ya gidip eşyalarımızı toplayalım. Sağlığına dikkat et Günterim... İyi görmedik seni... Hadi bize eyvallah...
|