| |
|
|
Atina'dan "Yazmayan" medyamız..
Atina'yı Türk yazılı basını da bir yığın kişi ile izledi.. Ama bugün hâlâ hatırlayacağınız, bana "Hıncal Bey, haksızlık ediyorsun" diyeceğiniz bir yazı okudunuz mu?.. Ben oyunları günü gününe İngiliz ve Amerikan basınından izledim.. Hergün en keyifli saatlerimi bu gazetelere ayırdım. Olimpiyatları, tüm güzelliği, heyecanı, dramı, trajedisi ile onlar anlattılar bana.. Haber değil, yazı okudum onlarda.. Haber zaten anında televizyonda. Haber zaten tüm olimpik sonuçları veren sayfalarında.. (Hani bizde, o da yoktu, günü gününe..) Yazı yazdı, olimpiyata giden yabancı gazeteciler.. Bizde yazılmadı.. Efendim bana ne?.. Spor müdürleri mi istemedi, yoksa oraya gidenler mi yazmadı, yazamadı.. Türk gazeteleri içinde olimpiyat keyfini günü gününe yaşayan tek gazete yoktu. TRT yayınları utanç verici, yazılı basın fiyaskoydu. Oyunlar bittiğinde, ameliyat olduğu için gidemeyen, ama benden talihli olduğu için BBC'den izleyen Nuyan Ağabey, gazeteci Nuyan Yiğit'ten bir mektup aldım. Şimdi okuyacağınız bu mektuptur.. Dikkat buyurun, yazı değil, özel bir mektup.. Ve gazeteci farkı..
*** Londra'da üst üste iki ameliyat geçirmem nedeni ile Atina'ya gidemedim ve olimpiyatları televizyon ekranından seyrettim. Senin de gayet iyi tanıdığın "Eski Dostlar" ın tekrar madalya kürsülerine çıkmaları için zaman zaman dualar ettim, onları başlarında zeytin dalları ile taçlandırılmış görmekle mutlu oldum. Yüce Tanrı'nın özene bezene halkettiği bu güzel insanların özel bir yerleri, ayrıca birer kulüp üyelikleri var. Halterde Halil Mutlu, Naim ağabeyinin ve de iki Yunanlı, Dimas ve Kakoşvili'nin dahil oldukları "3 Altınlılar Kulübü"ne katıldı. Halilimi kürsüde görmek için ne dualar ettim, bilemezsin. Gene "Eski dostlar"dan İngiliz kürekçi Matthew Pinsent'in 1992 Barselona, 1996 Atlanta ve 2000 Sydney'den sonra Atina'da da altın madalya sayısını dörtlemesinin beni ne kadar sevindirdiğini sen kolayca tahmin edebilirsin. Hele iki tane kadın var ki, onların da şampiyon olmaları için dua etmedim dersem burnum Pinokyo'nunki gibi uzar. Bunların ilki Balkanlı komşu Romanyalı Elizabeta Lippa. Zamanın yıpratamadığı bu muazzam kadın 1984 Los Angeles'te iki çiftede, 1992 Barselona'da tek çiftede, 1996 Atlanta'da sekiz tekte 2000 Sydney'de gene sekiz tekte 4 altın, 1988 Seul'de de hem iki çiftede, hem de dört çiftede iki gümüş kazanmıştı. Atina'daki Romen sekiz tekinin 6 numarasında Elizabeta Lippa'yı görünce ve birinci de olduğunda adeta havalara uçtum. Elizabeta Lippa 5 altın ve 2 gümüş ile kadın kürekçiliğinin artık Steven Redgrave'i. Diğer kadın sporcu daha da muhteşem. Kayak denen zıpkın gibi bir tekneden çıktı: Birgit Fisher. Doğu Alman olarak spor yaşamına başlayan Birgit Fisher, birleşmeden sonra spora yeni bayrağı ile devam etmiş. 24 senedir tarih yazıyor elindeki kano kürekleri ile. 42 yaşında, geçilmesi gayri mümkün Birgit Fisher neler kazanmamış. Bak şu listeye: 500 metre tek kişilik Kayak altın madalyasını ilk olarak 1980 Moskova Olimpiyatı'nda kazanmış Birgit Fisher. 1984 Los Angeles Oyunları'nı, boykot nedeni ile ıskalamış. 1988 Seul Oyunları'nda iki kişilik kayakta ikinci altınını, gene aynı Seul'de dört kişilik teknede bir altın daha alarak sayıyı üçe çıkarmış. 1992 Barselona Oyunları'nda, 500 metre tek kişilik Kayakta altın madalyasından sonra dörtlüde ikinci olup gümüş madalyada kalmış. 1996 Atlanta'da ikilide gene gümüş alırken dörtlüde altın madalya sayısını beşe yükseltmiş. 2000 Sydney'de gene dörtlü takımında altıncı, ikili teknede de yedinci altınını kazanışını beraber seyretmiştik. Atina Olimpiyadı'nın yapıldığı Sinias Kürek-Kano parkurunda, dörtlüler birer su kelebeği gibi kayıp giderken gözlerim hep Alman teknesinde ve ekibin hamlasındaki Birgit Fisher'deydi. Tabii birinci oldu ve altın madalya sayısını sekize yükseltti. Ekibin diğer sporcuları Fisher'in yarı yaşındaydı ve rahatlıkla kendi kızları olabilirdi. Hele teknenin başında -bir numarada- çeken kız 19 yaşında. Analarının nesli ile spora başlamış olan Birgit Fisher'i bir sonraki nesilden bile geçebilen çıkmıyor. Ya Polonyalı yürüyüşçü Koznievski'nin 50 kilometreyi üçüncü kez üst üste kazanması.. Her olimpiyat öncesindeki antremanlarda dünya çevresini dönecek kadar yürüyen bu sporcunun bunca emeğinin heba olmasına zaten gönlüm razı değildi. Keza, iki olimpiyatta da altın madalyayı kaçıran Faslı Hişam El Geruj'un bu kez hem de iki altına kavuşması beni de onun kadar mutluluğa boğdu. Ama göz pınarlarımı dolduran, sprint koşularının Nene ve Dede'si sayılabilecek eski Fenerbahçeli ve Jamaika asıllı 44 yaşındaki Merlyn Ottey ile Namibialı Frank Fredericks'in bu son olimpiyatlarında "Altına Ulaşamayan Gümüş Koleksiyoncuları" olarak spor tarihi sayfalarına kaymaları idi.
|