İnsanın uzaydaki yeri
Doğarken "yaşlanan", en taze olduğu anda "çürüyen", en gösterişli haldeyken "koflaşan" ilişkiler giderek hakim oluyor insanların "küresel gündelik hayat"ına. İnsanoğlu en temel ihtiyaçları kadar önemsediği "aidiyet" duyguları hakkında derin bir akıl tutulması yaşıyor. 1848'te Marx, Manifesto'da bu durumu şu çarpıcı satırlarla açıklamıştı: "Üretimin sürekli dönüştürülmesi, tüm toplumsal ilişkilerin durmaksızın sarsılması, dinmek bilmeyen belirsizlik ve kaynaşma... Bunlar burjuva çağını öteki tüm devirlerden ayırt ediyor. Tüm yerleşik donuk ilişkiler arkalarında sürükledikleri saygıdeğer düşünce ve kanaatler silsilesiyle birlikte süpürülüp atılıyor. Yeni oluşan her şey daha kemikleşmeden miyadını dolduruyor. Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor." Bu satırlar bugün için de geçerli. Bunun sonucunda ise insanlar hangi ilişki ağı içinde hareket edeceklerine dair bilinen "anlam haritaları"nı yitirdiler. Kendi dünyalarına anlam katan ve o anlamı yeniden ürettikleri tüm ilişkileri ağır bir saldırı altında zedelendi. Yine Marx'ın deyişiyle, "Burjuvazi, insanları doğal üstlerine bağlayan birçok feodal bağı koparıp attı ve insan ile insan arasında çıplak çıkardan başka, hissiz parasal ödemeden başka bir bağ bırakmadı... Burjuvazi, şimdiye değin onurlu görülmüş, saygılı çekingenlikle bakılmış her bir iştigalin etrafındaki peçeyi yırtıp attı..." Bu satırları ister aynı kelimelerin hala aynen geçerli olduğunu düşündüğünüz anlamlarıyla okuyun, isterse burjuvazi yerine küreselleşme ya da başka bir kavram yerleştirerek. Her halükârda, ortada ciddi bir sorun var. Ve bu sorun insanın insan olma ayrıcalığına temas ediyor artık. Terör, açlık yoksulluk, bunlara ek olarak devletlerin "önleyici saldırı doktrini" adı altında ürettikleri kuralsızlık, insanoğlunu kendi yarattığı dünya içinde vahşetle baş başa bırakıyor. O zaman gerçekten insanın bu sonsuz uzaydaki yeri konusunda ciddi bir anlam bunalımı doğuyor. İnsan "hissiz parasal ödeme aracı" olmaktan öte nedir, ne olmalıdır? Terörün, açlığın, yoksulluğun ve katliamların sebebi başkası değil, yine insan. Dolayısıyla insana insanın yaptığının neticesi olarak dünya tehdit altında. Bu tehdidi aşmak ise bilinen düşünce kalıpları ve stratejilerle olmuyor. Yeni ve daha etkili yollar üretmek gerekiyor. Bir kere daha bütün hayatın esasının insan olduğunu, üretilen her şeyin insan hayatını daha iyi kılmayı amaçlaması gerektiğini hatırlamak gerekiyor. Bu bilinçle doğmuş olan "modernlik", gelinen noktada bu bilincin "perdelenmesine" yol açan gelişmelerin taşıyıcısına dönüşüyor. "İnsan merkezli" düşünce, dini fanatizme ve ırkçılığa karşı yola çıktıktan bunca zaman sonra, yepyeni ve daha karmaşık fanatizmlerin engeliyle karşılaşıyor. Bu yüzden insan uzaydaki herhangi bir nesne konumuna indirgeniyor. Kuşkusuz bunu engellemenin yolu "değişim"e karşı olmak değil. Çünkü değişim kaçınılmaz. Fakat değişimin insani dinamikleri esas alması üzerine daha çok kafa yormak gerekiyor. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dediği gibi: "Her şey değişebilir... Değişmeyecek olan, hayata şekil veren, ona bizim mührümüzü vuran şeylerdir." İnsani olanın damgasının vurulmadığı her şey, insanın uzaydaki yerini anlamsızlaştırır.
|