Sözlü, yazılı devrim
Çakıcı devletle hesaplaşsın. Biz de kendimizle hesaplaşalım. Madem ki "sessiz devrim" olmuştur; bunu Avrupa'nın babaları da, buralı "baba"lar da kabul etmiştir, yüzleşelim. Mafya ile polis yüzleşsin. Siyaset yüzleşsin. Mafyayla da, derin devletle de hukuk yüzleşsin. Son koruma, kollama kaleleri de düşsün, darbelerle yüzleşelim, hesaplaşalım. Madem ki, "sessiz devrim"dir, madem ki, Türkiye ancak Anayasa ve yasa değişiklikleri ile "çağdaş, demokratik, Avrupalı, laik hukuk devleti"dir, kendisini bu niteliklerden onca yıl yoksun bırakan darbe anayasalarından, darbe yasalarından da hesap sorulsun.
*** Ama asıl yüzleşmemiz, hesaplaşmamız gereken; yorgun, bitkin ve bıkkın bir olgunlaşma yaşamış olsak da, tarihi ve kendimizi nasıl anlattığımız... Her yıl 10 milyon çocuğu rahlei tedrisinden geçiren "milli" eğitimin, "kendimiz"e dair hangi "bilgiler"i verdiği, hangi bilgileri sakladığı. Anadolu'nun binlerce yıllık tarihi, İslam'ın 15 asırlık tarihi üstüne, neredeyse bin yıllık bir Anadolu tarihi, 600 küsur yıllık bir imparatorluk tarihi, 80 yıllık Cumhuriyet tarihi... Ve "Milli-Sünni" bir tedrisatın içinden fışkırmış onca kuşak, "kendisindeki" kendini ve ötekini yeni yeni keşfetmek üzere. Kimi kimliğini cehaletlerde dinlendirmiş, kimi bilenip durmuş, kimi kimliğinden ötürü kıstırılmış... Ülke; "telaffuz bile edemediği", ama milyonlarca insanın doğuştan kimliğine dair kırılmalar üstünde bugüne kadar gelmiş. Halkının bir kısmının Kürt, bir kısmının Alevi olduğunu keşfetmek için, ne büyük gecikmedir bu. "Birlik-bütünlük" namına; parçalanma, çatışma korkusu ile halkının şu kısmını, bu kısmını "resmi inkar"la ne büyük bir vakit kaybı... Nasıl içimize içimize işlemiş kör bir cehalettir bu.
*** Yorgun ve bıkkın olduğu için "sessiz" bir halkın, Avrupa zoru reformlarla "devrim"e katılabilmesi için, zihinlerin de demokratikleşmesi gerekiyor. Zihnin demokratikleşmesi; eğitimin, müfredatın, kitapların demokratikleşmesinden geçer. İnsanların kendisini ve ötekini anlayabilmesinden, "bastırılmış, sindirilmiş farklılıkları" yokmuş farz eden öğretimden değil, "farklılıkları haklar ve özgürlüklerde birleştiren" bir eğitim devriminden geçer. Türkiye'nin önündeki en ciddi "devrim ihtimali", ilköğretim müfredatında, özellikle "sosyal bilgiler ve din bilgisi, kültürü" kitaplarında, ders anlatımında demokratik bir zihniyetin oluşturulması. Kendi farklılıklarından, dininden, kültüründen, geçmişinden ötürü "Avrupa'da aşağılanma"yı hazmedemeyen bir ülkenin ve halkının, tamamen aynı nedenlerden ötürü, "kendi gerçeği"ni kendinden gizlemesi düşünülebilir mi? Kendi renkleri ile Avrupa'yı "rengarenk" hale getirme iddiasındaki bir ülkenin, kendi rengarenkliğinden korkması mantıklı olabilir mi?
*** "Kendine dair cehalet", Türkiye'nin birliği ve dirliği açısından en garantili formül olmadı. "Kendini ve ötekini fark etmek", bunların üstünde bilgi, bilinç ve "birlik duygusu" geliştirme zamanı şimdi. Derken... toplumsal, bölgesel, geçimsel farklılıkları; asıl fay hattını oluşturan ekonomik-sosyal adaletsizlikleri de kavrama zamanı!
|