İşkence ahlakı
Bugünlerde ABD medyasında, büyüklerinde bile, "işkence"nin nasıl sistematik, nasıl taammüden olduğuna dair kanıtlar sıralanıyor. Yani, meselenin kimi asker yahut görevlinin arızi uygulamalarından ibaret olmadığına, tam tersine, Başkan'dan başlayarak, "işkence"ye nasıl yeşil ışık yakıldığına dair kanıtlar. Tartışılmakta olan aynı zamanda şu: "Demokrasi, hukuk devleti, insan haklarına saygı" iddialarını taşıyan bir rejim, hangi gerekçelerle olursa olsun, işkenceyi meşrulaştırabilir mi? "Terörle mücadele" iddiası, "her yol mübah" zihniyetini geçerli kılar mı? Bu yaranın en derin açıldığı, sistemli işkencenin neredeyse bir "güvenlik politikası" sayılmış olduğu, ayrıca tam da bu yüzden "Batı" tarafından topa tutulmuş bir ülkede yaşıyorsanız... bu meseleye daha "yakın" bakarsınız. İşgal altındaki komşunuz ülkedeki işkencelere karşı "bugün" öfkeliyseniz, biraz kendi ömrünüzün tutarlılıklarını da sınama bakımından. Ayrıca, dünyada ve bölgenizde "demokrasi önderliğe" soyunmuş büyük bir gücün, ahlaki tutarlılığı bakımından. Kimsenin, "kör terör"ün "ahlaki önderliği" olabilir mi diye bir meselesi yok. Dolayısıyla, bu tartışmadan "ulan, teröristler kafa kesiyor be!" deyip sıvışmanın manası yok. Oysa, öteki taraftaki "büyük güç", aynı zamanda, "ahlaki, insani, hukuki, demokratik, ekonomik, medeni, çağdaş, küresel doğrular"ın en üst temsilcisi olduğu iddiasında. Dolayısıyla, asıl tartışılması... Gerekiyorsa, asıl tiksinilmesi gereken, o ikiyüzlülük. Bu öylesine aşağılık bir ikiyüzlülük ki... Bush yönetiminin "demokratik adalet duygusu"ndan nasipsiz Adalet Bakanı'nın yerine gelecek olan zat, "daha demokrat, daha adil" bir şecereyi temsil etmiyor. Aksine, henüz Beyaz Saray Danışmanı iken, "sistematik işkence"yi öneren, bırakın uluslararası hukuku, ABD yasalarından dahi muaf tutabilmek için formüller icat eden birisi, Alberto Gonzales. "Medeni dünya"nın derin ikiyüzlülüğünün en acı sırıttığı noktalardan biri bu. Onca demokratik ilke, onca hukuk devrimi ve öğretmenliği; "aşağı, her tür muameleye müstehak" görülen halkların, insanların "insanlık dışı muamele"ye tabi tutulabileceğine dair kadim genetik kodu yok edemiyor. Mesele, "işkence"nin sadece bir "sorgu tekniği" olarak kullanılmasından da ibaret değil. "İşkence"nin aynı zamanda, kendi üstünlüğünü, kendi kudretini, kendi gücünü kutsama, "öteki"ni ise bir hayvan, "aşağı ırk, milliyet veya din"den bir yaratık yerine koyma tekniği de olması. "İşkence"nin o sırada, koşullar gereği yahut arızi olarak başvurulan bir yöntem değil; tam tersine, "şiddet dolu kültürler"e karşı, medeni dünyanın kendi "şiddet kültürü"nün içinden kolayca çıkabilmesi. Bu yüzden, şiddetle sık sık yan yana getirilen yahut gelen "İslam" kadar, "öteki medeni dünya"nın dini inançlarının, demokrasi-hukuk tasavvurunun, hayat kültürünün, üstünlük gururunun ve meşhur "piyasa"sının da, şiddete yanaşık seyredebildiği unutulmamalı.
|