Görecek güzel günler var..
Türkan Saylan'ı ve uğraşlarını yıllardır takip eden ve saygı duyanlardanım.. "Kermes"ten başka aklına bir halt gelmeyen, (sahteliği oldukça belli!) sevgi maskaralıklarıyla öne çıkan, sosyetik lokallerde yardımseverlik numaralarıyla "gün"ünü yaşayan şirinlik muskası, kalamar suratlı kimi kadınlardan hiç değildir Saylan! Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği çatısı altında yürüttüğü, kalbini dinleyerek emek verdiği bütün sosyal çalışmalar, bana çok sahici gelir. Sokak çocuklarına ilişkin Radikal'de uzun bir yazı kaleme almış haykırıyor; "Çocuk kızlar var" diyor; "Büyük kentlerin batakhanelerinde alınıp satılan, uyuşturucu bağımlısı küçük gariban fahişeler.. Çocukluklarını gençliklerini yaşayamadan yitip giderler. Sonra, bir mesele olduğunda şikâyet eder, önlem alınsın deriz... İlgilenmeyiz. Aynaya bakmayı unuturuz." Ve soruyor.. "Suçlu onlar mı yoksa biz mi?"
İstanbul sokaklarında yaşayan çocuklar üzerine bir araştırma yapılmış... "Kızların yüzde yetmişe yakını tecavüz mağduru. Yüze 40'ı madde bağımlısı.. Ve bu kız çocuklarının yüzde 40'ı doğu illerinden kopup gelmiş.." Şimdi, bu vahim tablolar sık sık yüzümüze çarparken ve kanımızı dondururken, hayatın "lay lay lom" olduğunu savunanlara daha bir kızıyor insan... Gündelik, sıradan başarıların, gelir geçer pembeliklerin arş-ı alaya yükseltilmesi, rezilliklerin (ekranlardakiler dahil) kabul görmesiyse çıldırtıyor beni... Ve en kolay yol.. "Ülkemizi seviyoruz.." Hadi carnım sen de! Sen ülkeni tanımıyorsun bile! Kimileri, amansız bir hastalığa saplanmışçasına, sorun dinlemek, dertleşmek, görmek dahi istemiyor! Bu vatan "tuzu kurular için cennet ya" gerisi laf-ı güzaf! Paylaşmak isteyenleri, çözüm ortaklarını "eski kafa, başbelası" diye suçlar geçersin, olur biter.! Üstte yer alan "felaket tablosu"nun çıkış noktalarından birinde, Erzurum'da geçen yıl çok anlamlı bir törene davet edilmiştim... Türkan Saylan'ın kurmaylarından olduğu "Çağdaş Kızlar" projesinin "meyve" gününe.. Daha açık söylemek gerekirse.. Hani, 2000 yılında Turkcell'in sponsorluğunda ve kararlılığında sessiz sedasız ve görgüsüzlüğe meydan vermeden, "parayı verdim oldu" böbürlenmesine kapılmadan, kibarlık ölçüleri ve efendilikle başlatılan "Çağdaş Türkiye'nin Çağdaş Kızları"nın burs törenine.... O törende dünya güzeli çocuk kızlar tanımıştım.. Hatta bir ikisine de ben vermiştim burs sertifikasını.. Kim bilir belki de 13-15 yaşında evlendirilip, o yaşlarda "anne" yapılacakken, bir başlık uğruna ırak köylere yollanacakken, şairin dediği gibi, "soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen" kadınlarımızdan biri ya da binlercesine dönüşecekken.. Hayaller kurabilen, okuyup yazabilen, taş üstüne taş koymak için yola çıkan, şu ya da bu biçimde üretime katılabilecek olmanın heyecanını yaşayan ve bununla beraber "yurttaşlık bilinci"nin kıyısına varan çocuk ya da genç kızlar.. Hayata katıldıkları için sıkı sıkı sarılmıştım o çocuklara.. Mutlu olmuştum o kısa Erzurum seyahatinden... Sonra, önceki gün... O, Erzurum, Siirt, ya da Batman köylerinden, yine Turkcell'in girişimleri, burslarıyla alınıp, özenle getirilen, eğitime düşkünlüğü açısından daha bir titiz seçilen kızlarımıza dair anlamlı bir tören daha vardı... Türkiye'nin köklü eğitim kuruluşlarından TED'e sınavla giren 30'a yakın "çağdaş kız"ımızın, bir ya da iki yıldır süren eğitimlerinden neler öğrendikleri, hatta müzikten, spora, resimden edebiyata, maharetleri gözler önüne kondu... Keman çalanlar, resim yapanlar, potalarda uçanlar vs. Geceleri, gündüzleri de paylaşıldı. Adı konmamış, "şaka yollu bir sınav"dan geçtiler kızlar... Eğer, "hal ve gidiş"lerini soracak olursanız... "İyi"ydi "İyi"... Hele, "vahim tablolar"dan sıyrılıp geldiklerini düşündüğümüzde; yıldızlı pekiyi!
Şimdi, Türkan Hanım'ın sözlerini yeniden hatırlatıp, "elini ateşe tutanlar"ı, yani üstteki öyküyü yaratanları bir kez daha alkışlamak gerekmiyor mu sizce ? "Şikâyet" ya da "gösteriş" yerine samimiyete davet edelim mi ahaliyi? Pardon! "Daha yüksek sesle mi!" Tamam... "Ses" kızlarımızdan, uygulama "yüreği sağlam olanlar"da!
|