| |
Hey! Yabancı...
Yeni bir yıla başlarken kendinizi, etrafınızı, çevrenizi bir yabancı gibi sorguladığınız oluyor mu? Sabahın ilk ışıklarıyla karşısında boy gösterdiğiniz aynadan yansıyan gözlerin kime ait olduğunu soruyor ve onca yıllık çizgilerinize bir Eskimo'ya bakar gibi bakabiliyor musunuz? Veya evinizde, eşiniz ve çocuğunuzla birlikteyken bile kendinizi yabancı bir diyardaki bir aile pansiyonunda gibi hissettiğiniz anlar var mı? Her sabah geçip gittiğiniz yolları, çalıştığınız büroları, iş arkadaşlarınızı kısa bir süre için bile olsa hiç yadırgıyor musunuz? Özetle, zaman zaman her şeyi ama her şeyi yeniden üretecek kadar her şeye yabancı kalabiliyor musunuz? Yoksa her şey size, başta gözleriniz olmak üzere, tartışılmayacak kadar tanıdık ve olağan mı geliyor? Evler, işler, yollar, sokaklar, insanlar... Aslında sorgusuz, sualsiz benimsesek de, şüphe dolu yaklaşımlarla incelesek de yaşamın 'yabancı' aktörleriyiz... Hepimiz bir gün perdenin ineceğini nasıl da biliyoruz. Ama buna rağmen çoğumuz bir dönem için bulunduğumuz yaşamın ve toplum tarafından şekillendirilen kurallarının ne kadar da aşinası gibi duruyoruz. Yeryüzüne 'yabancı kalmak' veya 'aşina' görünmek bir yaşam tercihi... Ancak, genellikle büyük sanatçılar hep kendini 'yabancı' hissedenlerden çıkıyor. Bunlardan biri de Albert Camus. 'Yabancı' adlı romanında Camus, topluma aşina durmayan bir adamı anlatır. Camus, herkesin geçici bir misafirlikte bulunduğu yaşamda ailenin, hukukun, dinin, ölümün böylesine kabulünü anlamamaktadır. Ona göre, insan 'kolektif yaşamın yürüyen şeridi üzerinde bir paket gibi durmayıp, kendi yaşamına kendi biçim vermelidir.' Geçici bir süre için bulunduğumuz bu dünyadaki yapay kurallara fazlaca uyum, bu sefer sizi çok tehlikeli bir biçimde doğaya yabancı kılacaktır. Aslında, yeryüzünde 'yabancı' olduğunu unutan insan bir süre sonra emeğiyle ürettiği ürünlerin, ilişkilerin ve kuruluşların insan üstü güçler haline gelmesine sebep olacaktır. Sonra o güçlerin egemenliği altına girerek oluşturulan keyfi kurallara boyun eğecektir. Kısaca, yaşamda 'yabancı' olduğunu unuttukça, özüne 'yabancılaşacaktır." Camus'nün 'Yabancı'sını tamamlayan bir başka eser de, Kafka'nın 'Değişim'i... 'Değişim'de Kafka, insanın doğaya nasıl yabancılaşacağını ve toplumsal düzen tarafından nasıl bir 'böcek' haline getirileceğini anlatıyor. Felsefedeki 'yabancılaşma' terimi, Kafka'da 'böcekleşme' kavramına dönüşüyor. Yeni bir yılın ilk sabahındayız. Bütün olup bitene rağmen gözlerimizden başlayarak her şeye biraz yabancı kalma şansımız var. Böylelikle, bir süre sonra sahnesinden çekilip gideceğimiz yaşamı da kapsayan doğaya 'yabancılaşmaktan' ve toplumsal kurallar tarafından 'böcekleştirilmekten' kurtulabiliriz. Ancak, bu tür bir davranış "insanı toplumsal yaşam kurallarına aşina kılma örgütleri" tarafından yadırganabilir. Ve hatta size önce, - Hey! Yabancı diye bağırmaları ve sonra da yabancı muamelesi yapma ihtimalleri bile vardır. Halbuki bir düşünseler, yeryüzünde 'yabancı' olmayan kim var ki?..
Zaman hızla akıp geçiyor. Zorlu bir nehir gibi her şeyi de kendisiyle birlikte alıp götürüyor. Yukarıda okuduğunuz yazıyı yaklaşık on yılı aşkın bir süre önce yazmışım. Zamanın geçtiğini en sert biçimde yüzümüze çarpan bu yeni yıl başlangıçlarından birini yaşarken, zamanın her şeyi sürükleyemeyeceğini kendime kanıtlamaya çalışmak gibi biraz 'naif' bir çabayla bu yazıyı sizinle bir daha paylaşmak istedim.
|