İkinci Dönem
Kurban Bayramı dünyanın dört köşesinde kutlanırken Amerikan Başkanı Bush da bugün ikinci dönemi için and içerek görevine başlayacak. İkinci döneminde Bush'u gerek iç politikada gerekse dış politikada bekleyen yoğun bir gündem var. Bir bakıma bu dönem 11 Eylül'ün akabinde başlayan yeni bir dünya düzeni kurma çabalarının nasıl sonuçlanacağını gösterecek. Buna koşut olarak ABD'nin içinde, refah devletinin son kalelerini de düşürmeye yönelik çabalarla , ülkenin hukuk sisteminde özgürlükleri kısıtlayıcı adımların sonuçlarının ne olacağı da anlaşılacak. Bush'un iç politikada ve dış politikada yaptıkları arasında bir bağlantı var. Yönetim hem dünyada hem ABD içinde sistemli bir düzen değişikliği dürtüsüyle hareket ediyor. İç politikada bu değişiklik arzusu sosyal güvenlik sistemini özelleştirerek yıkmaktan, toplumu terörizm korkusuyla daha kolay disiplin altına almaya kadar bir dizi siyaseti gündeme getiriyor. Vergi politikalarında toplumun en zenginleri kollanıyor, dinci/muhafazakâr değerlerin ön plana çıkacağı ve özellikle yargı sistemine damgasını vuracağı atama tercihleri benimseniyor. Amerikan kapitalizmini sosyal devlet kısıtlarından kurtarmak başlı başına bir amaç. İç politikada güçler dengesindeki değişiklikleri yansıtan ve bu dengeleri daha da fazla değiştiren bu yaklaşımlarla 11 Eylül sonrasında izlenen dış politika arasında bir bağlantı var. 11 Eylül sonrası dış politikasında da dünya sistemine disiplin getirme arzusu ön plandaydı. Aslında Bush yönetimi 11 Eylül saldırısında simgelenen siyasi mesajın açıktaki kısmını doğru algıladı. Küreselleşmenin etkisindeki bir dünyada devlet dışı aktörlerin gücünün vardığı boyutu anladı. Uluslararası sisteme yönelik tehditleri ulusötesi terörizm, kitle imha silahlarının yaygınlaşması ve çökmüş devletlerin yarattığı istikrarsızlık olarak tespit etti Var olan hali ve kurumlarıyla dünya sisteminin bu yeni durumla başa çıkamayacağına da inandı. Yani statükonun değişmesi gerektiğine inanarak kendi kurduğu sisteme ve kurumlarına karşı da saldırıya geçti. Bunun sonucunda, Foreign Affairs dergisinin son sayısında tarihçi John Lewis Gaddis'in de yazdığı gibi tüm sistemi şoke ederek, korkutacak hamleler yaptı.
Kredibilite kaybettiler Ne var ki Bush yönetimi yapmaya soyunduğu işin mahiyetini de tam kavrayamadı. Bu denli radikal bir siyaset değişikliğinin ardından bir sistem yerleştirmek için gereken özeni göstermedi. ABD'nin gücünü abartarak müttefiklerini dışladı. Guantanamo ve Ebu Garib'deki işkence ve insan hakları ihlalleriyle kendi demokratikleştirme iddiasını çürüttü. Tüm dünyada kredibilite kaybetti. Asıl önemlisi de Afganistan'da işleri yarım bırakıp ardından da Irak'ta tarifsiz bir başarısızlık yaşayınca kendi gücünün sınırlarını da görmüş ve göstermiş oldu. Bunun bir sonucu ABD'nin en azından Batılı müttefikleriyle ilişkilerini rayına oturtma gereğini hissetmesidir. Dışişleri Bakanlığı'nın üst kademesinde yer alacak diplomatların kimliği bu doğrultuda güçlü bir mesaj veriyor. Ancak başarısız ve küstah Savunma Bakanının görevini koruduğu, yeni muhafazakârların hala yeni maceralara atılmaya hazır vaziyette göreve devam ettikleri bir ABD, müttefiklerini dinler mi? Eğer dinlerse İsrail ile Filistin arasında barışa yönelik adımların atılmasından, İran'ın nükleer bir güç olmaya yönelik hırsının engellenebilmesine kadar pek çok meselenin halledilmesi kolaylaşır. Yoksa BBC araştırmasının gösterdiği gibi ikinci bir Bush döneminin sonuçlarından korkanlar haklı çıkarlar. Okurların Kurban Bayramını kutlarım
|