kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Omer Lutfi Mete @ SABAH
 

Şahin talepler nasıl biter?

Başbakan Erdoğan'ın Kerkük için ABD'ye sert eleştiriler yönelttiği saatlerde aynı ülkenin Savunma Bakanlığı müsteşarı Douglas Feith Ankara'daki muhatapları ile hayasızca bir pazarlık yürütmeye kalkışıyordu:
- Gelin İran'a birlikte saldıralım.
Biz neredeyiz, onlar nerede? HaçlıSiyonist ittifakı ile oluşmuş ABD şahinliği, Irak için tasarladığı fitneyi yerleştirerek öncelikli amaçlarından birini gerçekleştirdikten sonra kan dökmek için sıradaki hedefe hazırlanıyor.
Biz de sanki Kerkük'te olan bitenler beklenmedik gelişmelermiş gibi 'aa, böyle mi olacaktı, yapmayın' diye boşluğa nutuk atıyoruz.
İngiliz kaynaklarıyla dahi Türkmen kenti olduğu tescilli Kerkük'ü Kürt-İsrail devletine ikram eden iğrenç bir pişkinlikle 'Hadi birlikte nükleer tehdide karşı ittifak oluşturalım, İran'a saldıralım' diyerek kendi evimizde bize en ağır hakareti yapabiliyorlar.
Bu çağrının bir tek tercümesi vardır:
- Kerkük veya başka bir konuda boş boş bağırmayı kesin. Size rağmen Kuzey Irak'ta neler yaptığımızı gördünüz. PKK'nın kurdurduğu partileri bile Irak seçimine katarak sizi hiç umursamadığımızı da görmüş olmalısınız. Yapabileceğiniz bir şey yok, gelin teslim olun, ülkenizi bize peşkeş çekin, buradan kolaylıkla İran'a vuralım. Yoksa bir kere daha zararlı çıkarsınız. Kabul etmezseniz başınıza gelecek daha çok şey vardır.
Hiç şüphe yok ki bu hakareti Ankara çok iyi algılamakta ve sadece yutkunmaktadır. Artık her aklı başında siyasetçi ve asker, şu an insanlığın ve Türkiye'nin en büyük düşmanının ABD şahinliği olduğunu bilir.
Üstelik bunu anlamışlığımız yeni de değildir. Daha Ege'deki ortak tatbikatta ABD donanmasından açılan ateşle Muavenet muhribindeki beş değerli subayımızın şehit edildiği günlerin bile öncesinde stratejik müttefikimizin nasıl bir dost olduğunu bilen biliyordu. Bunun bir tatbikat kazası olmadığı, ABD mahkemelerinde açtığımız davalarla da ortaya çıktığı ama bu ülkenin karanlık olayları örtmede kullandığı 'Ulusal Güvenlik Yasası' bahane edilerek örtbas edildiği sır değildir.
Güneydoğuda bölücü şiddetle savaşan askerler de PKK'ya yardım eden esrarengiz (!) gücün hangi ülkeye ait olduğunu bilmektedir.
Eşref Bitlis Paşa'nın kaza süsü verilmiş şahadetinin faili meçhul cinayeti olmadığı da ehlince malumdur.
Yine bölücü şiddetin ayyuka çıktığı yıllarda NATO'ya bağlı olmayan bir birliğimizde özel harekat timlerinin eğitimini denetlemek isteyen stratejik müttefikimizin 'hayır cevabı' alınca ne yaptığını da ilgilisi ve meraklısı bilir. Söz konusu bu özel birliğe yakın tepelere oğlu ile birlikte güya kayak yapmak için çıkan ve kaybolan (!) subayın hikayesi esrarını koruyan bir eylem değildir. Hedef, daha sonra bir dağ kulübesine sığınmış halde (!) bulunacak olan subay ve oğlunu aramak bahanesi ile askeri bölge üstünde uçuş yapmak ve böylelikle NATO denetimine itirazımızı delerek kendi toprağımızda bize karşı güç gösterisinde bulunmaktı.
Bütün bunların bilinmesine rağmen hala bizim yetkililerimizin de ülkemizdeki bu yarı resmi işgalcinin ağzını kullanarak 'biz müttefikiz, arada ihtilaflarımız olsa da genel anlamda ilişkilerimiz çok iyidir' demelerinin hikmeti nedir? Hatta PKK terörüne karşı ABD'nin bize tam destek verdiğini -resmi asker görüşü olarak- adeta ballandıra ballandıra vurgulamak niçindir? Askeri ve siyasi yetkililer neden hala bu ilişkiler konusunda iyimserliklerini dile getirip dururlar? Umarım bu soruların kurmay zeka ile üretilmiş sır nitelikli gerekçeleri vardır.
Aksi halde bir tek yorum kalır: Bu sürecin ABD şahinliği tarafından açılmış bir savaş olduğunu kabul etmeyi kimse göze alamadığı için kafalar kuma gömülmektedir.
Yoksa, kimse küstahça isteklerini gittikçe tırmandıran bu şahinlikle iyi geçinerek onun iştahını şu veya bu sınırda kesebileceğini düşünecek kadar saf olamaz.
Oysa daha Irak savaşı başlamadan önce yazdığım gibi, ABD şahinliği bir gün mutlaka Türkiye ile de sıcak çatışmaya girecektir.
Bu şahinliği yıllar içinde öyle alıştırdık ki, bizden veremeyeceğimiz şeyleri istemesi kaçınılmazdır.
Ankara doğrudan ABD ile savaşmaya mecbur kalacağını öngörerek ilişkilerine çeki düzen vermediği sürece hiçbir şahin talebine 'hayır' diyemeyecektir.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Kurultay karanlığındaki ayna   / 01-02-2005
 Tekelsizliğin tekeli   / 31-01-2005
 İsrail'le komşu olmak   / 28-01-2005
 Kerkük'te nereye kadar   / 27-01-2005
 Mumcu'yu anarken   / 25-01-2005
 AB'lerden bir yar gelir bizlere   / 24-01-2005
 Zorunlu iyimserlik   / 21-01-2005
 Kurban, şölen ve ödev   / 20-01-2005
 Ölü toprağının açıklaması   / 18-01-2005
 'Biz müşterinin velinimetiyiz'   / 17-01-2005
ERDAL ŞAFAK
Dev uyanınca
Pekin (Beijing)

Beyler;...
ÖMER LÜTFİ METE
Şahin talepler nasıl biter?
Başbakan Erdoğan'ın Kerkük...
UMUR TALU
Eski ama iyi haber!
"ABD yetkilileri, seçime...
Ödülümüzü alma zamanı
Irak'ın Kuzey Iraklı Kürt Dışişleri Bakanı Zebari, seçim sonrası...
Yerini Türkiye karşıtı Ratzinger alır mı?
Katolik Hıristiyanlar'ın lideri Papa 2'nci Jean Paul (85), solunum...
Perakende destek
Perakende destek
Güney Asya'ya yardım için düzenlenen "Top'tan Destek" maçında...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu