| |
Dilber, yani Lady D
Bekâr yaşayan bir sefil olarak hayatımı düzenlemeye çalışıyorum. Yo hayır, spora git sağlıklı beslen, duruma göre klozetin kapağını indir veya kaldır ekseninde bir düzenleme değil. Daha temel ihtiyaçlardan bahsediyorum. İnsanlık tarihini incelediğinizde binlerce yıl önce çözülmüş ama benim için hâlâ aya üs kurma zorluğunda olan ıvır zıvırdan bahsediyorum. Bitmiş şampuana üç gün boyunca su eklemektense arşivde yedek bir tane bulundurmak gibi yaşamı kolaylaştıran hamlelerden söz ediyorum. Koltuğun bir gardolaba dönüşmemesinden... Otelden arakladığım havlu bornoz dışında da banyoya yatırım yapılabileceğinden... Kül tablalarının da bir taşıma kapasitesi olduğundan... Dışarıyı görmek için arada bir camların silinmesi gerektiğinden, aksi takdirde basınçlı su kullanmak zorunda kaldığınız.. gibi sıradan işlerden söz ediyorum. Bunları halletmesi için göreve Dilber'i getirdim. 2002 Kasımı'ndan bu yana görevinin başında. Lady D haftada üç-dört gün gelir ve kabaca otellerdeki oda servisi tadında hizmet verir. Yatağı toplar, bulaşıkları yıkar (üç yıl içerisinde üç kez yıkayacak bulaşık anca bulmuştur), sağa sola saçtığım giysileri dolaba yerleştirir falan. İşin tanımı bu. Geçen üç yılda, Lady D'nin geride bıraktıklarına -enkaza- bir göz atalım. Kırık bir pikap, yere düşürülmek suretiyle çalışmayan iki uzaktan kumanda, hoparlörlerin göbeğine kanırtılmış parmak izleri, akşam saat beşte getirilen ve üç kat aşağıdaki girişe bırakılan gazeteler.. Prezervatif kutusunu poşet çay zannedip, mutfak dolabına yerleştirmesini okurlar hatırlayacaktır. Kirli tişörtleri temizlerin arasına itina ile yerleştirmesinden söz etmiycem. Hatta farkına varmadan o pis tişörtü giyip kokarca gibi işe gitmekten hiç söz etmiycem. Geçen hafta kendisiyle daha fazla çalışamayacağımı, o olmadan yaşam seviyemin daha iyi olduğunu söyledim. "Bana acı ve hasar veriyorsun." Öldüm bittim muhabbeti ve bir şans daha istedi. Olur! Ama bu eve sahip çık dedim. Su bittiyse su al, şeker bittiyse şeker al. Tişörtleri havalandır, pisse kirliye at, düzenle tertiple... Ertesi gün mutfak dolabımda üç paket küp şeker, iki büyük kavanoz kahve, muhtelif çap ve ebatta konserve ki, hem solağım hem de zaten konserve açacağım yok, bulgur, pirinç falan var. Banyoya da kafanızda saç bırakmayacak emsalde, mega boy şampuan almış. Zehirli rakı hiç olmazsa öldürüyor, bu süründürür... Trilyonlar harcamış ve ihtiyacım olan bir halt yok. En kötüsüne geliyorum: Gardolaba hacı yağı yoğunluğunda gül kokulu sabunlar yerleştirmiş! Bu aralar ortalıkta gül destesi gibi dolaşıyorum. Biri beni lütfen vursun ve bu acı bitsin artık. Bu aralar herkes hayatındaki kadını yazıyor, ben de bu trend'e bi'ucundan bulaşayım istedim.
|