Nerede o eski saygın sahtekar?

Bu gidişle Türkiye'de "dışarda" insan kalmayacak, ciddi söylüyorum. 1 Nisan'da yürürlüğe girecek yeni ceza yasamız, rahmetli hocamız Prof. Dönmezer'in ufkundan ilham alması bakımından, cezaları alabildiğine ağırlaştırdı. Müstakbel suçlular, oturup ceza hukuku kariyeri yapmayacaklarına göre, hakimler cezayı yapıştırınca apışıp kalacaklar.
Durum kritik, kabahatler bile hükme bağlandı, pencereden mısır koçanı fırlatmanın cezası 100 gayme.
Gerçi bizim milletimiz "cezaperest"tir, "8-10 milyon kişi içeri girse de biraz başımızı dinlesek" şeklinde düşünen "demokrat" insanımızın sayısı azımsanamaz.
Beni ürküten şey, suçların çeşitliliği ve yaygınlaşması.
Devletin "esirgeme"sine terkedilmiş çocukların istismarı gibi konulara hiç girmiyorum. Sığınma evlerinde, çaresiz kadınların fuhuşa sürüklenmesine de hayret etmiyorum.
Fakat ne oldu da böyle oldu diye merak içindeyim.
Eskiden "saygın" sahtekarlarımız, nihayet süte su ekler, kırmızı bibere kiremit tozu, deterjana tebeşir katardı, peynirin yağını araklardı falan... Daha saf olanlara da Galata Köprüsü'nü satmaya kalkışırlardı. Bütün bunlar nostaljide kaldı artık.
Günümüzün müteşebbis sahtekarları, işlerini sektör haline getirdiler.
Baksanıza kaçak rakıcılar Tekel ile yarışıyorlar. Binlerce şişe sahte rakı üretiliyor, distribütörlük ağı da kurulmuş, satalım, güzelleşelim noktasına gelmişler. Dayanamayıp kendi kaçak rakılarına yumulanlar de üretim zayiatı!
Bu arada, kadın okurların dikkatini çekerim, kocanıza hala "zıkkımın kökünü iç" diye beddua edebilirsiniz. Ama, şunu da unutmayın: Kaçak rakı imalatında, distilasyon doğru yapılmadığı için normal üreyen etil alkolün (CH5OH) yanında, kontrolsüz üreyen metil alkol (C2H3OH) önce sinirleri inhibe ediyor ve "cinnet hali" yaratıyor. Böyle bir durumda, kocanız tek başına zıkkımı içmekle kalmayıp, cinnet de geçirebilir. Türkiye'deki cinnetlerin, ne kadarının kaçak rakıdan kaynaklandığı da bilinmiyor henüz.
Daha bitmedi. Adamlar çete kurup, ilaç üretiyorlar. Kireç tozu, tebeşir falandan, ağrı kesici veya kalp ilacı yapıyor ve ambalajlıyorlar.
Geçen gün Akşam Gazetesi bu konuyu, "En Vicdansız Çete" şeklinde sundu. Düşünün ki, artık çetelerimiz, en "vicdanlı"dan en "vicdansıza" doğru tasnif edilir oldu. İyi adamlar vicdanlı çetelere, daha vicdansızlarsa vicdansız çetelere yazılıyorlar, zahir.
Son bomba ise Rekabet Kurulu'ndan! Adı Rekabet Kurulu, millet birbiriyle insanca, hakkaniyetle rekabet etsin diye kurulmuş fakat içerde birileri teşkilatı tesis etmiş, bilgi sızdırmak suretiyle kendi aralarında rekabet etmekteymişler.
İzmir gibi, ülkenin en medeni şehirlerinden birinde bile geçen gün, kırmızı ışıkta bir kamyonet sürücüsü, "Sen nasıl benim yanımdaki kadınlara bakarsın" diye kükreyerek, belediye otobüs şoförüne kurşun yağdırdı. Sonra da kaçtı gitti.
Direksiyonun altına yatarak hayatını kurtaran belediye şoförü olaydan sonra, "Yanlış anladılar, ben kadınlara bakmamıştım" diye konuştu. Kadınlara bakmış olsam hadi neyse, demeye getirdi.
Neticede, sahtekarlığın da cıcığını çıkarmış bulunuyoruz. Bir cinnet hali var ve sanki binlerce insan her akşam kaçak rakının başına çöküyor.
Bir gün gelecek de, eski sahtekarlarımızı arar duruma düşeceğimizi söyleseler inanmazdık. Ama oldu bu!