Kopenhag hutbesi
Avrupalılar bu aralar Diyanet İşleri Başkanlığı'na takmış durumda. Diyanet'in son birkaç hutbesi, başta Avrupa Komisyonu Türkiye temsilcisi Hans Jörg Kretschmer olmak üzere, Ankara'daki Batılı elçiliklerin dikkatini çekti. Kretschmer tepkisini bizzat Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nu ziyaret ederek dile getirdi. Geçen hafta lafladığımız birkaç büyükelçi de aynı şeylerden şikâyet ediyordu: Hutbeler "İslam dışındaki dinlere saygılı değil", "yabancı düşmanlığı" ve "Hıristiyan düşmanlığı" aşılıyor. Bizce Diyanet'e yöneltilen bu eleştiriler tümüyle haklı değil. Ama incelemeye değer.. İlk itiraz 11 Mart tarihli hutbeye. "Allah katında yegane din olan İslam'ın bu hızla yayılışına ve insanların akın akın onu kabul etmesine tahammül edemeyen nice güçler, bu ilerleyişin önüne geçmek ve insanların kalplerini İslam'a açmalarını engellemek için her türlü yola başvurdular. İslam'ı ve Müslümanlar'ı tarihten silmek için sözde kutsal ordular oluşturdular, ancak nihai amaçlarına ulaşamadılar (..) Tarihte olduğu gibi günümüzde de aynı güçler, İslam'ı, çıkarları ve egemenlikleri karşısında en büyük engel gördükleri için insanlarımızı bu dinden koparmak amacıyla planlı ve organize bir şekilde çalışmaktadırlar." Kuşkusuz bu hutbede hoş olmayan bir "misyonerlik paranoyası" ve "bizler ve gavurlar" anlayışı hakim. Geçmişten dem vururken söz edilen "kutsal ordular," Haçlı orduları, bugün içine girmeye çalıştığımız Avrupa'nın da geçmişi. Nasıl ki bir Avrupalı vaizin Haçlılar'ın haklılığından söz etmesi yakışık almazsa, bu ifadeler de AB'nin "dini hoşgörülü" toplum felsefesine ters düşüyor. Ancak Avrupalıların bir diğer itiraz noktası olan "Allah katında yegane din olan İslam" ifadesi, aynı ölçüde eleştiriyi hak etmiyor. Her din, Tanrı'ya ulaşmanın "yegâne yolu" olduğu iddiasıyla ortaya çıkar. Buna Budizm dahil. Müslüman coğrafyasında bu iddia zaman zaman savunmacı, çok rafine olmayan bir üslupla telaffuz edilse de, özünde diğer dinlerin çıkış noktasından farklı değildir.Prof. Bardakoğlu güzel özetliyor: "Her din, hatta her mezhep veya tarikatın mutlak geçerlilik ve mutlak doğruluk iddiası vardır." Bir diğer sıkıntı konusu, 18 Mart tarihli "Çanakkale Geçilmez" hutbesi. Burada "düşmanlar" dan, "şahadet" ten, "vatan sevgisi" nden söz ediliyor. Eleştirilen, Avrupalıların "düşman" diye tanımlanması ve Batı kamuoyunda "intihar saldırıları" ile özdeşleşen "şehitlik" (martyrdom) kavramının kullanılması. Ancak Türkçe'de "şehit" kavramı, hem dini hem de laik bir anlam taşıyor. Savaşta ölen ya da din uğruna (cihad) amacıyla ölenleri tanımlamak için ayrı kavramlar yok. (Üstelik insanlık tarihinde birçok savaş, vatan sevgisi ve dini reflekslerin birbirine karıştığına tanık olmuştur. Ölüme gitmek, bir ölçüde iman gücü gerektiren bir durum.) Aslında bu eleştirilerin temelinde yatan çok daha düşündürücü bir unsur var. Günümüz AB bürokrasisi ve aydınları, genel anlamda maneviyat ve muhafazakar değerleri "geri", hatta bir ölçüde ilkel buluyor. Tarihsel süreci nedeniyle Avrupa, bugün geldiği noktada milliyetçilik ve dindarlık kavramlarını "tolere edilebilecek" unsurlar olarak görüyor. Oysa burası muhafazakar bir toplum.. Ve Avrupalıların eleştirileri, İslam ve İslam coğrafyasıyla ilgili gerekli referanslardan yoksun. Diyanet'in hutbelerini alıp, nüfusun yalnız %3'ünün pazar günleri kiliseye gittiği, papazın bisiklete bindiği ve aynı zamanda kasabadaki Yeşiller Partisi'nin aktif üyesi olduğu bir kilisedeki vaazla karşılaştırırsanız, yeterli ölçüde "hoşgörülü" ve "kucaklayıcı" bulmayabilirsiniz. Ama eğer referans noktanız Pakistan, İran, Irak, Nijerya ya da 1 milyar Müslüman'ın yaşadığı diğer ülkelerdeki hutbeler ise, Ali Bardakoğlu yönetimindeki Diyanet İşleri'nin İslam yorumları açısından ne ölçüde "devrimci" bir liderlik gösterdiğini görmeden edemezsiniz. Diyanet'te hutbeler, özerk çalışan Diyanet İşleri Yüksek Kurulu'nca kaleme alınıyor. Bizim de hiç beğenmediğimiz hutbeler var. Ancak aynı Diyanet'ten çıkan "kadın hakları" ya da "kız çocuklarının okula gönderilmesi" gibi konulardaki hutbeler, İslam coğrafyası için cesur ve övgüye değer adımlar. Türkiye'yi bu anlamda Hollanda değil diğer Müslüman ülkelerle kıyaslamak gerekiyor. Eğer referansınız İslam coğrafyasıysa, Bardakoğlu'nun dini çoğulculuk, modernizm ve din özgürlüğü konularında kaleme aldığı metinler, Müslüman dünyasında yeni başlayan cesur atılımların önemli bir halkası. Tüm bunlar teşvik edilmesi gereken açılımlar. Kopenhag Kriterleri'ndeki hutbe, bugünden yarına olmuyor. Olduğunda da, Hıristiyan gelenekleri değil İslam dünyasının iç dinamikleriyle karşılaştırmak lazım.
|