| |
Mahşerin 3 atlısı
Aynı zaman diliminde yaşamaktan başka ortak yönleri olmayan üç kişiydiler: Ronald Reagan, Karol Wojtyla ve Mihail Sergeyeviç Gorbaçov. İlki Hollywood'da ikinci sınıf rollerde oynamış, orta yaşın üstünde siyasete atılıp Kaliforniya Valiliği'ne seçilmiş bir aktör eskisiydi. İkincisi babasının etkisiyle din adamı olmuş, Vatikan'da çocuk muamelesi yapılan Polonyalı kardinaldi. Üçüncüsü Kremlin'de çoğu yaşlı, bir bölümü de bunak Politbüro üyelerinin azarladıkları çömezdi. İlkinin dünya görüşü çok basitti: " Gezegenimiz iyiler ile kötülerin savaş alanıdır. Kötülük İmparatorluğu yıkılmadan savaş bitmez." Kötülük İmparatorluğu'ndan kastı, Sovyetler Birliği, daha geniş anlamıyla Doğu blokuydu. İkincisi de benzer görüşleri taşıyordu ama dinsel kavramlarla ifade ediyordu: " Dünya melekler ile şeytanların savaş alanıdır. Şeytanlar kovulmadıkça insanoğlu huzura kavuşamaz." Üçüncüsü de özde aynı olan bu görüşü ideolojik terbiyeden geçiriyordu: " Dünya ezenler ile ezilenlerin mücadelesinin sahnesidir. Ezenler ortadan kalkmadıkça, ne barış gelir, ne refah, ne eşitlik." Ve tarih olmayacak bir şey yaptı; müthiş zamanlamayla üçünün de eline, Arşimed'in hayalini kurduğu, dünyayı yerinden oynatacak kaldıraçları tutuşturuverdi. Basit, hatta çocukça fikirlerin sahibi kovboy politikacıyı 20 Şubat 1981'de ABD'nin 40'ıncı Başkanı olarak Beyaz Saray'a oturttu. Vatikan kardinallerinin dudak büktükleri 58 yaşındaki "Küçük Polonyalı"yı 16 Ekim 1978'de 2'nci JeanPaul adıyla 264'üncü Papa olarak bir milyarı aşkın Katolik'in ruhani liderliğine getirdi. Gençliğini Politbüro'nun yedek iskemlelerinde çürütmüş "çömez"i de 11 Mart 1985'te, 54 yaşında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği'ne seçtirdi. Kremlin'in genç lideri işbaşına geldiğinde diğer ikisi epey yol almışlardı. Onun "İkinci Rus Devrimi" dediği "Şeffaflık" ve "Yeniden Yapılanma" politikalarıyla güç ve ruh vermeye çalıştığı Sovyetler'i temellerinden sarsıyorlardı. Biri "Yıldız Savaşları" projesiyle Moskova'ya son rublelerini yeni nükleer savunma sistemlerinin fırınında yaktırıyor, diğeri ateşlediği "Dine dönüş" yangınlarıyla toplumsal ve de siyasal düzeni kasıp kavuruyordu.
Gorbaçov'un itirafı
"Sovyet sisteminin sonunun gelmesinde en çok hangisi etkili oldu" diye sorarsanız, herkes gibi biz de Vatikan'ın Doğu blokundan gelmiş ya da getirilmişilk Papa'sını gösteririz. Stratejisi inanılmayacak kadar basitti: Dünyayı yerinden oynatmak için kaldıracına dayanak noktası olarak memleketini belirledi. Göreve geldikten birkaç ay sonra onun Polonya'da bir milyonu aşkın kişinin katıldığı ayindeki konuşması Demir Perde'ye indirilen ilk çekiç darbesi oldu: "Sınırları açmak gerek." Sonra meydanı dolduranlara seslendi: "Korkmayın!" Gerisi malum; Dayanışma hareketi, Gdansk'ta Lenin tersanesine asılan 2'nci JeanPaul portreleri, ABD ve Vatikan'ın uyarılarıyla Sovyet müdahalesinin önlenmesi, General Jaruzelski'nin çırpınışları 1989'da Polonya'da komünist rejim çöktü. Ardından tüm Doğu Avrupa'yı sürükledi. Gorbaçov yıllar sonra şöyle diyecekti: "O Papa olmasaydı, Doğu Avrupa'daki o gelişmeler de olmazdı." Dünya şimdi bir sistemi çökertip "Soğuk Savaş"ı bitiren Papa için ağlıyor. Halefini en az onunki kadar tarihi bir misyon bekliyor: "Medeniyetler Savaşı"nı önlemek.
|