Medya meselesi
Kusura bakmayın, rahatsızdım, yoktum; az geciktim. Önemine binaen, sıcağı sıcağına olmasa da, sıcaklığını koruduğunu düşünerek, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ' un 19 Temmuz'da, gazetecilerle yaptığı " toplantı "yı değerlendireceğim. Çıkış noktam konuşmanın tamamı olsa da, özel olarak, Orgeneral Başbuğ' un " Terör örgütü 1990'lardaki seviyeye gelir mi? Hayır, çünkü en büyük dayanağımız bölge halkının terörden bezmesi " deyişi... Bir de, " Silahlı Kuvvetler, terörle mücadelede masum halka karşı yapılan hataları kabul edemez " diye vurgulaması. Sanırım, bir güne sığmayacak. Bugün, " Medya meselesi ".
Türkiye'de hükümet olanların, Silahlı Kuvvetler'in komuta kademesini oluşturanların, ama daha kötüsü, medya mensuplarının ve medya yöneticilerinin genellikle yanlış bir varsayımı var: " İşbirliği ". Bir seçimle, siyasi tercihlerle, siyasi farklılıklar taşıyarak seçilmiş hükümetler ile devletin savunma, güvenlik meselelerindeki icracı bir parçasını oluşturan askerler, " devlet politikaları "nın değişmez doğru olduğunu varsayıyor... Toplumdaki çoğunluk yahut azınlık, ama çok çeşitli eğilimleri, sesleri, bakışları, ideolojileri, idealleri, siyasetleri, fikirleri yansıtması doğal olan medyadan, gazetecilerden de bu " doğru " etrafında işbirliği talep ediyor. Bunu doğal sanıyorlar. Daha kötüsü, medyada ve gazeteciler içinde de, bunu " doğal, normal " sayıp talebe uyan, onu sorgulamayanlar ciddi ağırlık taşıyor. Oysa gazetecilik; iktidarı, bürokrasiyi, devlet politikalarını " halk adına, halkla birlikte " değerlendirme, didikleme, aydınlatma, tartışma, destekleme veya eleştirme, bazen değiştirtme mesleği. Halk da bir bütün olmadığına göre, farklılıklar içinde farklılıkları yansıtma, ortaya koyma işi. Bir demokraside, seçim ortamı dışında, en önemli " kamusal tartışma alanı ". Konu " terör " ise, gazetecilik; benimsenen, uygulanan, beyan edilen politikaları, terörle mücadele yöntemlerini de gereğinde masaya yatırma, tartışma kanalı. Gazetecilik; kendisini masaya yatırtıp durmadan devlet ve hükümet eliyle estetik, cerrahi operasyonlara sokturma... Bir alçı, bir çamur kütlesi gibi, onlar eliyle " hal ve şekil bulma " işi değil. Gazeteci, ne sivil iktidarın ne de komutanların ortağı olmak zorunda. Vicdani, insani, ahlaki, hukuki... bazen demokratik, bazen milli gerekçelerle " terör "e tavır alırken bile, " Devlet ne eylerse güzel eyler " diye hizaya gelme sanatı değil gazetecilik.
Bunları, aynı yanlış varsayım üzerine... Orgeneral Başbuğ' un, " toplantı "daki gazetecilere söyledikleri üzerine hatırlatmak istedim: * " Konuyu sizlerle birlikte değerlendirmek ve görüşlerinizi almak istedik... " * " Medyayla birlikte hareket edebilmemizin önemine inanmaktayız... " * " Teröre karşı yürütülen topyekun mücadelede size de sorumluluk düşüyor... " * " Basın brifingi olarak değil, toplantı olarak düzenlemeyi tercih ettik. " Kısaca; Medya ve gazeteciler, sivil ya da asker, hiçbir kişi ve kurumla, " açıkoturum, panel, konferans " dışında, " birlikte değerlendirme yapmak, görüş, öneri, politik tavır ve icraat paylaşmak "la yükümlü olamaz. Bu gazetecilik değildir. Medyanın elbette sorumlulukları vardır; insanlara, okura, izleyiciye, topluma, ülkesine, mesleğine karşı sorumluluk ile belli bir zamanda belli bir politikayı uygulayanlara karşı sorumluluk aynı şey değildir. Medya " birlikte hareket etmek " üzere değil, hareket edenler hakkında doğru bilgi iletmek ve hareket şekillerini değerlendirmek, yorumlamak, takdir etmek yahut eleştirmek üzere vardır! Mücadele biçimini doğru da bulabilirsiniz; yanlış da. Bunlar elbette, Orgeneral Başbuğ'dan ziyade bizlerin meselesi. Yarın: Halk meselesi Not: Dünkü yazıda dikkat etmiş olanlar için düzeltme ve özür: a şıkkı değil, b olacaktı. Zaten öyle oldu.
|