Enflasyonu düşürmenin bedeli bu mu olmalıydı?
Dün Erdemir'i satın almak üzere yerli 32 işadamının oluşturduğu Ortak Grişim Grubu'nun basın toplantısı vardı. Uluslararası şirketlere karşı işbirliğine gitmek, Türkiye için önemli ve kârlı olan bir sektörde faaliyete talip olmak iyi bir şey. Üstelik bu, Türkiye'nin sanayi alanında bugüne kadar yaratabildiği en büyük kuruluş için ise daha da anlamlı. Ancak bu ortak girişimden görüldüğü gibi, yerli sermaye birikimi Türkiye'de zayıf. İkinci toplantı İstanbul Sanayi Odası'ndaydı. İSO Başkanı Tanıl Küçük, Türkiye'nin İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu'nu açıkladı. İkinci 500'e ekonomideki iyileşme ilk 500'deki kadar yansımamış. Büyükler ile küçüklerin arası iyice açılıyor. İlk 500 ile ikinci 500 arasında satış gelirleri 1999'da 5.2 kat iken 2004'te 6.4 kata yükseliyor. Yani büyük şirketler küçükleri yutuyor, konsolidasyon hızla devam ediyor.
Sanayide yabancılaşma Büyükler ise giderek yabancı hakimiyetine geçiyor. İkinci 500'de 74 olan yabancı sermayeli kuruluş sayısı ilk 500'de 149'a çıkıyor. 1000 büyük sanayi kuruluşunda ise yabancı sermayeli kuruluşların payı satışlarda yüzde 40, brüt katma değerde yüzde 48.5, öz sermayede yüzde 26, dönem kârında yüzde 44.2 düzeyine varıyor. Sadece sanayi şirketleri değil, bankalar da giderek yabancı sermayeli olmaya başladı. Dün SABAH Ekonomi'den Yavuz Barlas'a konuşan Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, "Bu vergilerle sermaye birikmiyor. 10 yıl içinde 1-2 yerli banka kalacak" dedi. Bankacılıkta şu anda yabancı sermaye oranı beşte bir, sanayide üçte bir kadar.
Yerli niçin yılgın Yabancı sermayenin gelmesi iyi bir şey. Kötü olan yerli sermayenin yılgınlığı, yarıştan kopuyor olması. Bu gidişle de taşeron rolüne doğru itilmesi. Yerli sermaye neden birikmiyor? Neden yılgın? Yatırım atılımına neden giremiyor? * Bunun nedenlerinden birini Ersin Özince ortaya koydu. Vergilerin yüksek olması. O zaman neden bütçe açık veriyor sorusunun yanıtı ise kayıtdışılığın yaygın olmasında saklı. Yani yatırım ortamını düzeltecek en önemli reformlardan olan vergi reformunun geciktirilmesi bugün karşılaştığımız tablonun önemli bir nedeni. * İSO Başkanı Tanıl Küçük'ün ortaya koyduğu gibi, OECD ülkeleri arasında Türkiye en yüksek istihdam vergilerinden birine sahip. Enerji fiyatları da öyle. Yetmedi bir de haberleşme maliyetleri vergilerden dolayı yüksek. * Sanayinin ve Türkiye'deki iş yapmanın üzerindeki yükler bununla sınırlı değil. Ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın büyük faturası da ödeniyor. Yaşanan krizler sanayinin ve bankaların sermayelerini eritti, kârlarını alıp götürdü. Onun için halâ yerli sermaye kendine gelip yatırım atılımına giremiyor. Gördüğü her fırsatta elindeki fabrikayı ve bankayı satıp kurtulmak istiyor. * Ekonomide istikrarı yakalamak üzere yürürlüğe konulan enflasyonu düşürmenin bedeli, şimdi toplumun farklı kesimlerince olduğu gibi, şirketler tarafından da ödeniyor. Nasıl derseniz, aşırı değerlenmiş lira yoluyla. Enflasyonla mücadele çerçevesinde iç talep kontrol altında tutulurken şirketler ihracata zorlandı. Ama ihracata yönelenlerin de önünde artık aşırı değerlenmiş yerli para duruyor, sanayinin rekabet gücünü zayıflatıyor. Zayıflayanlar da güçlülerin eline düşüyor. Yatırım ortamı iyileştirilseydi, sermaye piyasası geliştirilseydi enflasyonu düşürmenin bedeli bu şekilde en pahalı biçimiyle ödenmeyebilirdi.
Sonuç "Kazandığınız her şey için bir şey kaybedersiniz" Emerson
|