İyi nedir ve nasıl elde edilir?
İyi, yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. Fakat iyi, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba iman eden; malını, ona olan sevgisine rağmen akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esirlere veren, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, sözleştikleri zaman sözlerini yerine getiren, sıkıntıda, darlıkta, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanda sabır gösterenin iyiliğidir. İşte bunlardır o doğru olanlar, Allah'tan korkup kötü davranışlardan uzakta bulunanlar. (Bakara, 177) Bu âyetin eksen kavramı birr "iyi" dir. Yüce Allah hem iyinin ne olduğunu, hem de nerede bulunacağını beyan etmektedir. Birr kelimesi, "hürmet göstermek, itaat etmek, vazifesini bilmek, sadık olmak, yumuşak başlı olmak, cömert olmak, hayır sahibi olmak, Allah'a boyun eğmek, şeref vermek, güvenilir, samimi ve doğru olmak, sözünü yerine getirmek, hakkını teslim etmek" manalarına gelmektedir. İsim kalıbında alındığında, "dindarlık, takva, doğruluk, istikamet" anlamlarını ifade etmektedir. Yüce Allah, Bakara 177'de öncelikle, "iyinin" ne olmadığını açıklamaktadır: 1. "İyi, yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir." Demek ki bir insan, yüzünü doğuya çevirerek "ben doğuluyum" ; ya da batıya çevirerek "ben batılıyım" demekle iyi olamaz, iyiyi bulamaz ve iyiyi yakalayamaz. Âyetin bu kısmında yer alan vech "yüz" kelimesi, "parçayı zikredip bütünü kasdetme" kuralına göre "başı" ifade etmektedir. İnsan, beynini batıya veya doğuya çevirmekle iyiyi bulup yakalayamaz. İyinin yönü yoktur. Allah, "iyi" nin ne olduğunu, onun nereden ve nasıl elde edileceğini âyetin devamında açıklamaktadır: 2. "İyi, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman etmektir." Âyetin bu bölümünde Yüce Allah, iman esaslarının, iyinin yapısını meydana getirdiğine işaret etmektedir. Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanan insan, iyinin temellerini atmış olmaktadır. Allah katında "iyi" denen değerin temellerini iman esasları oluşturmaktadır. İnsan, beynini doğuya veya batıya çevirmekle iyiyi oluşturamaz, bulamaz ve yakalayamaz. Onu ancak gönlündeki imanın esaslarında oluşturup bulabilir. 3. "İyi, akrabalara, yetimlere, biçarelere, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve cariyeler uğrunda seve seve mal vermektir." Âyetin bu kısmında ise iyinin, iyiyi oluşturan ikinci temel unsurun; sevdiği maldan başkaları adına fedakârlıkta bulunmak olduğu beyan edilmektedir. Yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere yardım etmek için çok sevdiği malından fedakarlık yapan insan bu ameliyle, iyinin ağacını büyütmektedir. İyiyi doğu veya batıda değil, fakirlerin elinden tutup kaldırmada aramak gerekir. İyinin yetiştiği toprak, fedakârlık toprağıdır. İyi, yetimlerin, fakirlerin ve kölelerin inlemediği özveri toprağında yetişmekte, kök salıp büyümektedir. Çeşitli nedenlerle, çeşitli insanların imkansızlıklar içinde inlediği ve ızdırap çektiği bir toprakta iyinin ağacı kurur. Sevdiği malı veren insanın erdemi, iyinin çıktığı kaynaktır. 4. "İyi, namaz kılmak ve zekât vermektir." İyinin üçüncü unsuru, namaz ve zekattır. Allah'a olan namaz borcunu ödeyen; fakirin hakkı olan zekatı veren kimse, ibadet yönünden kendini zenginleştirmektedir. Kıraatı, rüku ve sücuduyla namaz, hem zikri, hem şükrü hem de hamdi kapsadığı için insanı Allah'a yaklaştırmaktadır. "Temizleme, artırma ve gelişme" manasıyla zekat, fakirlerin gönüllerini almakta, insanları birbirine yaklaştırmakta ve toplumda muhabbeti artırmaktadır. İşte iyi, bu ibadetlerden kaynaklanmaktadır. Bu ibadetler iyinin gıdasını teşkil etmektedir. 5. "Sözleştikleri zaman sözlerini yerine getirenler" in davranışı, iyinin bir diğer kaynağını meydana getirmektedir. Sözünü yerine getiren, başka bir ifadeyle ahde vefa gösteren insanların, iyiyi doğu veya batıda aramasına lüzum yoktur; onun bu davranışı bizzat iyinin kendisidir. Verilen sözler tutuldukça, ahde vefa gösterildikçe, "iyi" denen ağaç daima canlı kalacak ve ürününü verecektir.
|