Kanallar açılırken
Dışişleri Bakanlığının Irak Savaşı'nın ardından kurguladığı siyaset giderek meyvelerini veriyor. Pazar günü Irak'taki Sünni grupların çoğu adına Tarık el Haşimi ile ABD'nin Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad'ın İstanbul'da buluşmaları bu bağlamdaki önemli gelişmelerden birisi idi. 15 Aralık seçimlerine Sünni grupların da katılımının sağlanması için gösterilen çabaların da bir parçası olan bu görüşmelerde bazı önemli konularda mutabakata varıldığı anlaşılıyor. Sünni grupların seçime katılmayı kabul etmelerinin önemli sebeplerinden biri, yeni Meclis'in anayasayı değiştirme imkanı sağlamasıydı. Bu değişikliklerin azınlık konumundaki Sünniler'in siyasi sistem içindeki ağırlıklarını artıracak şekilde gerçekleşmesi halinde Irak'ın siyasal bütünlüğünün muhafaza edilebilmesi ihtimali de artacak. Türkiye'nin Irak'ın bütünlüğünü muhafaza etmeye yarayacak çabalarda başı çekmesinin gerek bölge, gerekse giderek batağa giren ABD siyaseti açısından önemi de ortada. Bir bakıma bu son gelişmeler Irak Savaşı'ndan önce başlamış olan komşular inisiyatifi ve 1 Mart tezkeresinin reddinin Türkiye'ye bölgede sağladığı söz söyleme imkanının da bir yansımasıdır. Türkiye bir taraftan Irak'ın geleceğiyle ilgili inisiyatifler alırken, diğer yandan da hep Bağdat merkezli olarak görmeyi tercih ettiği komşusundaki büyük dönüşümü de doğru değerlendiriyor.
Politikamız değişiyor Irak'ın toprak bütünlüğünün muhafazası, ancak bu ülkenin federal bir yapıya kavuşmasıyla mümkün. Dolayısıyla Türkiye'nin de Kuzey Irak'taki Kürt federe devletini içine sindirmesi ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün de vurguladığı gibi yeni gerçeklere uygun davranışları benimsemesi gerekiyor. Nitekim güneydeki federe Kürt devletinin varlığı giderek kabulleniliyor. Sözün kısası Türkiye'nin kendi Kürt meselesiyle endeksli Irak politikası değişiyor. Özellikle de bu politikanın Kuzey Irak ve Kürtler'le ilgili yaklaşımı köklü bir değişikliğe uğruyor. MİT müsteşarının Mesud Barzani ile buluşması, İstanbul ile Erbil ve Süleymaniye arasında düzenli uçak seferlerinin başlaması bu değişikliğin önemli göstergeleri. Kuzey Irak'taki Kürt siyasi yapılanmasının da Türkiye ile ilişkileri daha yakınlaştırmakta kendi bekası açısından çıkarı var. PKK meselesinin de bu mantık çerçevesinde Türkiye, Irak Kürtleri ve ABD arasında önümüzdeki dönemde çok daha farklı şekilde değerlendirileceğinin ipuçlarını da bu gelişmelerde bulmak mümkün.
Yeni yaklaşım ve uygulama Ulusal güvenlik devleti anlayışını terk etmeye çalışan Türkiye, bu dönüşümü gerçekleştirirken ortaya çıkacak bazı boşlukların rejime zarar vermesinden korkuyor. Dünkü Radikal gazetesinde bir yazısı yayımlanan MİT'in eski başkan yardımcısı Cevat Öneş hem bu kaygıları gündeme getiriyor, hem de yapılması gerekenler hakkında ipuçları sunuyordu. Anlaşılması zor istihbaratçı diliyle yazılmış, Türkiye vatandaşlığı kavramına olumlu yaklaşan yazısında Öneş Türkiye'nin yeni güvenlik konseptlerine ihtiyacı olduğunu vurguluyor. "Türkiye'nin Irak-Suriye-İran üçgeninin yaratabileceği muhtemel risklere karşı kendi Kürt sorununu ve diğer temel sorunlarını, AB kriterleri çerçevesinde, gelişen demokratik-laik yapısını güçlendirerek, kurumsallaştırarak çözebilme potansiyeline sahip oluşu en önemli avantajlarındandır". Cevat Öneş, Türkiye'nin yeni güvenlik konseptinin küresel ve bölgesel dengeleri gözeten ve Türkiye'nin demokratik laik gelişme modeliyle uyum içinde şekillendirilmesini öneriyor. Türkiye'nin geleceğini kurabilmenin yolu da içeride ve dışarıda bu türden yeni yaklaşımları üretebilmekten ve tatbik edebilmekten geçiyor.
|