Fazla mesaide sigortasız yanmış kadın işçiler de cennete gider mi?
Günaydın. Merhaba. İyi seneler. Eğlendiniz mi, eğlenenleri izlediniz mi, umutlu muydunuz, tıka basa doymuş mu, biraz sarhoş mu? Her koşulda iyi seneler. Yılın son günü, Dipsiz Kuyu'da ben "Ne kadar muhasebe" diye mırıldanırken, aynı sayfada hemen yanı başımda, bir "haber" içinde 5 kız ve kadın, 5 işçi fabrikanın "muhasebe"sinde cayır cayır yanmıştı. Bakın, bu ülkede nice hayatın, nice umudun, nice hayalin, nice istismarın, nice yüreğin, nice alçaklığın, nice sömürünün, nice bozuk düzenin, nice ezilen kadının, nice türbanın, nice türbansızın, nice gücün ve nice güçsüzün, nice açlığın, nice tokluğun, nice boğaz tokluğunun, nice birlik ve beraberlik ile nice masalın, nice ayrımın özü bu haberde... Özür dilerim, lanet olsun ya... "Haber"de değil, bu kısacık yaşamlarla alev alev ölümlerde, kar ve ar yangınlarında yatar.
Elbette, yılın ilk günü, çıkmış ve çıkmamış piyangolar ülkesinde, yılın son gününün acısını, sızısını, isini, dumanını hiç olmazsa ilk günü iyi şeylerden bahsetmesi beklenen bu yıla taşımak hoş karşılanmayabilir. Olsun. Hoş gelişlerimiz... Hoş sevinçlerimiz olsun. Ama çok acımadı mı içiniz? Şu "yeni yıl" dediğimiz... Bu ülkenin ortalama kadını ve kızı için... Bin bir baskı ile bin bir hayal arasında yanıp gitmeyecek mi yine? Bir asgari ücrete olsun çalışarak hem "aileye katkı", hem "çeyiz", hem "çocuğa bir şeyler", hem "bağımsızlık", hem "kimlik" almaya çabalamayacaklar mı? Başörtülü olanları üniversite kapısında kalırken ve biz bunu erkek kavgalarının malzemesi olarak rejimi koruma-yıkma vesilesi sayarken... Başka başörtülülerle başörtüsüzler, 510 yeni liralık fazla mesailerin sigortasız işçi kadınları, kızları olarak yanmayacaklar mı? Yoksulluğunu tüketmek isteyen nice genç kız, televizyon karşısında kabaran hayallerini, evinde, mahallede, işsizlikte, görücü usulünde, baba sultasından koca esaretine kaçışta, koca esaretinden tekrar ana kucağına ricat çabalarında, itilmede, kakılmada, namussuzların namus diye tutturmasında, hemcinslerinin bazen anne, bazen kayınvalide, bazen komşu, bazen hanımağa şirretliklerinde, abinin korumacı kuşatmalarında, akrabanın dedikodularında, dizilerin, şarkıların, türkülerin, azıcık gezmelerin avuntularında tükenmeyecek mi?
Bu ülkenin damarlarında, milyonlarca insanını, kadın kimliğiyle, yoksul kimliğiyle, etnik kimliğiyle, inanç kimliğiyle, genç kız kimliğiyle, işçi kimliğiyle, işsiz kimliğiyle kavuran, kurutan kadim hastalıklar var. Mesele, bu kimliklerden sadece birine, en doğal olanına sarılmak yahut lanetlemek değil; Asıl yangın yerinde olabilmek... Kalbini, aklını, imkanını, kısıtlı da olsa kaynağını oraya yetiştirebilmek. Neyse... İçimiz acıdıysa, geçer. Dumanlar rüzgara karışır... Yanmış bedenler toprağa. Dilerim, Ayşe, Sadife, Gülden, Necla, Sevgi işçiler de cennete karışır. Hayat yeni yıllar, yeni umutlar ve yeni sevdalarla devam eder. En azından bir amorti... Bir amorti en azından!
|