| |
|
|
Kelimeleri birer fişek gibi namluya sürmeli miyiz?
Yüz kaslarını sinirli sinirli germeden, kelimeleri birer fişek gibi söylemlerin namlusuna sürmeden, karşı görüşü susturmayı değil dinlemeyi yeğ tutarak diyaloga girmek mümkündür. Biz bunu Prof. Dr. Emre Kongar'la NTV'deki "Farklı Yorum" programında yapmayı başarıyoruz. Bilemezsiniz, siyasete ve tarihe bakış açılarımız öylesine farklı ki. Kongar'ı dinlerken bilgi hücrelerimde ne rüzgarlar esiyor, ne isyanlar patlıyor bilemezsiniz. Ama yine biliyorum ki, onunla aynı bilgileri ezberlemiş ve olaylara aynı bakış açısını şekillendirmiş milyonlarca insan var. Emre Kongarlar'ı dinlememek, toplumu eksik anlamaktan başka bir işe yaramaz. Herhalde o da benim hakkımda aynı şeyleri düşünüyor. Savunduğum düşüncelerin bir siyasi partiye değil, liberal demokrasiye, çok sesliliğe, hukukun üstünlüğüne ait olduklarını anlamakta bazen zorlanıyor. Sonuçta sinirlenmeden, gerilmeden, birbirimizden nefret etmeden konuşuyoruz, tartışıyoruz ve dostluğumuzu sürdürüyoruz. Birbirimizi düşman veya tehdit olarak görmüyoruz. Yaptığımız işi ciddiye alıyoruz ama bir tartışmada üste çıkmanın ölüm kalım meselesi olmadığını biliyoruz. Bu mümkündür. Sade bir televizyon haber-tartışma programında değil, tüm yaşamda ve siyasette de mümkündür. Bütün mesele karşı görüşü yok saymamaya, sizden farklı düşünen ve yaşayan insanları tehlike olarak görmemeye bağlıdır. Ben bunun son örneğini Ali Kırca'nın Başbakan Erdoğan'ı ve öğrencileri konuk ettiği "Siyaset meydanı" programında da gördüm. Konu siyaseti geren "İmam Hatip Okulları"na geldiği zaman, o kadar akılcı ve gerilimsiz bir konuşma ortamı yaşandı ki, "Keşke bundan bütün siyaset dünyası ders alsa" diye düşündüm. Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi'nden bir öğrenci Erdoğan'a "Bize imam olacak gözüyle bakılıyor. Bizim günahımız ne" diye sorunca şu cevabı aldı: - Biz ilkokulu bitirdikten sonra girdik. Bize de o zamanlarda "İmam mı olacaksınız, cenaze mi yıkayacaksınız" diye yaklaşıyorlardı. Şu anda maalesef bu yavrularımızın bu kapıları da kapatıldı. Bizim hükümet, "Yatay geçişe hiç olmazsa kapı açılsın" diyor. Buna da birileri engel olmaya çalışıyor. Bu çocuklar, bu ülkenin çocukları değil mi? Soruyu yönelten öğrencinin 14 yaşında olduğunu öğrenen Ali Kırca, "Çocuklar bu yaşlarda kendi hayatlarını belirleyecek tercihleri yapamıyorlar" deyince Erdoğan, şu yorumu getirdi: - Bu bütün çocuklar için geçerli. Anne, baba en güzel ortamda çocuğunu yetiştirmek isteyecektir. Bu tercihler isabetli olur, olmaz ayrı mesele, bu zaman zaman imkanlarla doğru orantılı olur olmaz ayrı mesele. Ama buna zaten müdahale edemeyiz. Kalkmıştır, tercihini bu istikamette kullanmıştır. Babam gönderirken, "Benim oğlum gitsin, hem dinini iyi öğrensin hem pozitif ilimleri orada okusun" diye düşündü. Şimdi ülkemde başbakanlık yapıyorum. Evet... Durum böyle... Bazıları başbakan da olan imam hatiplileri yok sayarak veya onları "Rejimin tehdidi" gibi görerek nereye varabilirsiniz Türk siyaset ve düşünce hayatında? Emre Kongarlar da, Tayyip Erdoğanlar da bu ülkenin sosyo-politik gerçeği değiller mi?
|