|
|
|
|
Evimdeki ayakkabı dağı büyüyor
Geçen gün Abdülhak Şinasi Hisar'ın 'Bir Geçmiş Zaman Hikayesi' adlı öyküsünü okudum. Abdülhak Şinasi, burada Nizami Bey adlı bir kişiyi anlatır. Nizami Bey, cahil ama züppe bir kişidir. Mirasyedidir. Parayı har vurup, harman savurur. Mesela sokakta asla kullanamayacağı, son derece pahalı bastonlar satın alır. Daima iki dirhem bir çekirdek giyinir. Neyse... Lafı uzatmayalım, öykünün bir yerinde Abdülhak Şinasi, Nizami Bey'in tam 40 çift ayakkabısı olduğundan söz ediyordu. Bu hikayecimizin, hayalinde öyküler uydurmak yerine gerçek kişileri ve gerçek olayları öyküleştirdiğini bildiğim için bu durum ilgimi çekti. Belli ki Nizami Bey diye bir kişi yaşamış ve onun da 40 çift ayakkabısı olmuştu. Bu dediğim Cumhuriyet kurulmadan önce, büyük olasılıkla İkinci Abdülhamit döneminde geçiyor. Abdülhak Şinasi, çocukken bunların durduğu dolabı açıp uzun uzun ayakkabıları seyrettiklerini, bu arada da kıkır kıkır güldüklerini belirtiyor. Belli ki o devirde çok sayıda ayakkabı sahibi olmak, dalga geçilecek bir durummuş. Evet, olay ilgimi çekti. Çünkü ben çoğu kadının, adeta fetişizm düzeyinde, ayakkabı tutkunu olduğunu bilirim. Buna karşılık erkeklerin ayakkabısı fazla değildir. (Tabii çoğunluk böyledir.) Üşenmedim; öyküyü yarıda bırakıp gidip kendi ayakkabılarımı saydım. (Hanımefendininkileri saymak mümkün değil.) 25 çıktı. Eh, sanırım züppe olmaktan kurtulmuştum ama bu kadar ayakkabım olduğunu doğrusu bilmiyordum. Ayakkabı fetişisti değilim. Öyle her beğendiği ayakkabının üstüne atlayan ama bir-iki kere giydikten sonra bırakan maymun iştahlılardan da değilim. Peki nasıl oluyor da oluyor? Sonra bir arkadaşımın anlattığı anekdot geldi aklıma: Dayısıyla tartışıyorlarmış. Adam demiş ki: "Siz gençler ne biçimsiniz! Ayakkabılarınıza hiç önem vermiyorsunuz. Halbuki bakın ben 10 yıl önce aldığım ayakkabıyı dahi halâ giyiyorum." Arkadaşım da cevap vermiş: "Dayı dayı, bizim senin gibi özel aracımız yok. Karda kışta, yağmurda çamurda, okula işe yürüyerek gidiyoruz. Sen söyle bakalım 10 yılda kaç otomobil lastiği değiştirdin?" Dayısı bunun üzerine fena halde şişmiş kalmış. Eh herhalde benimki de aynı durum. Yıllarca işe otomobille gidip gelince ayakkabılar eskimiyor. Ama modalar, giysiler değiştiği için arada sırada yeni bir çift almak şart oluyor. Tabii eskimeyenleri de atmak içimizden gelmiyor. Böylece; bir yandan benimkiler bir yandan hanımefendininkiler, ayakkabılar çoğalıyor da çoğalıyor. Daha önce kitapların, CD'lerin, kabloların çoğalmasından söz etmiştim. Şimdi tam da Abdülhak Şinasi'nin öyküsünü okuduktan sonra farkına varıyorum ki ayakkabı stoku da her geçen yıl genişliyor. Bunların hepsini koyacak yer var mı? Yok! Ne mi yapıyoruz; ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Züppe sayılmam ama Abdülhak Şinasi ve arkadaşları çocuk halleriyle çıkıp gelseler, herhalde bizimkilere de kıkır kıkır gülerler.
EMRE AKÖZ
|
|
|
|
|
|
|
|
|