Her şeye rağmen!
Böyle zamanlarda insanların kendi bakış açılarını gözden geçirmeleri yerinde olur; ama pek mümkün olmaz. O yüzden müsaadenizle yine "puantiye" yapalım. "Savcı'nın, Şemdinli iddianamesinde Org. Yaşar Büyükanıt'ın da adını geçirmesi olayı" nda kimin tavrı size yanlış geldi? Ne kadar çok yanlış, o kadar çok puan ve o kadar vahamet: 1. Savcı'nın böyle bir iddianame hazırlaması; iddianamenin ortalıkta dolaşması; 2. İddianameye, Komutan'ın adının da girmesi; 3. Komutanın "Yargılanmaya hazırım" demesi ama daha ortada dava ve yargılama, hatta ihtimali yokken dahi komutanların topluca büyük tepki vermesi; 4. Mahkemenin davayı kabul etmesi ama Komutan için zaten Genelkurmay izninin gerekmesi; 5. İktidarın ne dediğini bilememesi, bin dereden su getirmesi, sünepeliği, sinsiliği, acizliği; 6. Ardından da, Savcı'yı soruşturması, sıkıştırması, gösteri yapması; 7. Savcı'nın karısının başı örtülü mü diye kontrol edilmesi, başı açık çıkınca şaşırılması, "milliyetçi" olduğu söylenince daha da şaşırılması, fakat muhtemel hainliğinin "idealist, entelektüel" oluşunda aranması; 8. Anamuhalefetin, "sosyaldemokrat" partinin, literatüre katkıyla olayı "Orduya darbe girişimi" diye nitelemesi; 9. Değerlendirmesi keskin Anamuhalefet liderinin, komutanların toplu tepkisini, Başbakan'a, Cumhurbaşkanı'na çıkış(ma)larını ise herhangi bir şeyle nitelememesi; 10. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" yazan Cumhuriyet'in kurucusu Meclis'in arazi olması; 11. Yargı göbekten tartışılırken, çekiştirilirken, suçlanır yahut sarsılırken "Yüksek" yargının başındaki seçkin hukukçuların kulak üstüne yatması; 12. Hukuk adamı olan ve yargı bağımsızlığı, vicdan özgürlüğü üstüne görüşlerini Anayasa Mahkemesi Başkanı iken çok sağlam ifade etmiş Cumhurbaşkanı'nın sessiz tavrı; 13. Medyanın, doğruyanlış, haklıhaksız, haber-yorum tefrikinden ziyade yine "Güçlü-güçsüz" durumuna ve "alışkanlıklar" a göre, eşitsizlikten yana pozisyon alması; "haddini aşan Savcı" yı hedef tahtası yaparken, "Komutanlar" ın öfkesinin demokratik hukuk devletinde neyi aşıp aşmadığını pek mesele yap(a)maması ve bu tutuma bir sürü "makul" kılıf bulunması; 14. İddianamenin, özellikle Emniyet görevlilerinin ifade ve tespitlerinin, meçhul bombaların, yani asıl vahim iddiaların gölgede, hatta çukurda kalması; 15. Komutanların tepkisinde "Komutan'ın adının geçmesi" kısmı "doğal" bulunsa dahi, iddianamenin tamamının da tepkiye hedef olabilmesinin de olağan karşılanması; 16. Halkın şehitlere, vatan uğruna mücadeleye olanca saygısına, sahip çıkışına rağmen, hukuk ve insanlık dışı fiillerin de o kapsamda hoş görülmesinin, yargı konusu olmamasının beklenmesi; 17. "Devlet şiddeti, derin devlet eylemleri" gibi meselelerde demokratik hakları, vatandaşlık hukukunu, gerçekleri talep edenlerin, antidemokratik, insanlık dışı örgüt baskıları, şiddeti ve eylemleri karşısında boynu kıldan ince, sesi sessiz olması; 18. İlkelerin, tutarlığın, ülkede iyi şeyler, hakça işler, hukuk, adalet istemenin, şiddete lanetin, tezgahlara nefretin "bağımsızlığı" nın pek mümkün olmaması; herkesin kendi cephesine yazılıp oradaki yanlışları savunması, "öteki" ni ise boğacak gibi olması; "cesaret" in onda dokuzunun bir kuvvete, kudrete, kütleye, kitleye sığınıp bir başkasını lanetlemek sanılması; 19. Çok, çok fazla yalan söylenmesi; "devleti ele geçirmek, elde tutmak" arzusunun tarikattan cemaate, silahlı kuvvetten siyasi partiye, sözde demokrattan lafta bürokrata kadar "histerik" tezahürü; 20. Aslında buranın hakikaten çok sevilecek, hepimizin sevgisini topluca ve ayrı ayrı kabul edecek kadar zengin, engin, hepimizi kucaklayacak kadar sevgili bir ülke olduğunun; hatta hepimizi doyuracak, büyütecek, birbirine yoldaş kılacak kadar verimli, hepimize huzur verecek kadar dingin olabileceğinin anlaşılamaması; 21. Bu yargı, siyaset, ordu, medya ve kuşku ile ölesiye nefret ve cepheleşme ortamında demokratik, insani umut kalmaması; 22. Yine de, her şeye rağmen, umut olması!
|