İnce çizgi...
Meclis'in bu haftaki mesai başlangıcında da değişiklik yok. Başbakan, partisinin Meclis Grubu'nda, önemli bir reformdan; sosyal güvenlikle ilgili yasal düzenlemeden söz ediyor. Kuliste ise terör yelleri esiyor. Önce, AK Parti milletvekili Kemalettin Göktaş ile Sanayi Bakanı Ali Coşkun arasında yumrukların sıkıldığı sert tartışma yaşanıyor. AK Parti Grubu bittikten sonra da kimse Sosyal Güvenlik Reformu'nu tartışmıyor. Terör, gündemi emanetine alıyor. Sorunun temelinde ise "krizi iyi yönetememek" yatıyor. Veya parti üst yöneticisinin vurguladığı şu sıkıntı ön alıyor: "Önemli adımlar atıyoruz, olumlu gelişmeler elde edip gerilimi yumuşatıyoruz. Onu orada bırakıp, başka bir konuya geçerken, olumlu gelişme sağlayıp yumuşattığımız işi bozma maharetini gösteriyoruz."
"Heba etmeyin..." AK Parti yönetimi de içine sürüklendiği bu sıkıntıdan kurtulmanın yöntemini arıyor. Tartışılan konuların başında terör-demokrasi ve Şaban Dişli ile Cüneyd Zapsu'nun gezisi sonrası, yumuşayacağı yerde gerilime yol açan ABD ile ilişkiler yer alıyor. Her ne kadar Başbakan Erdoğan, önceki gün yapılan Merkez Yürütme Kurulu'nda Zapsu'ya sahip çıkmış olsa da kuliste kulaklara fısıldanan sözler, yönetimin ikna olunmadığını gösteriyor. Zapsu'nun, MYK'ya gönderdiği raporunda, "Sözlerim yanlış aksettirildi. 'Don't down the drain' kanala süpürmeyin demek değildir, İngilizce'de 'heba etmeyin' anlamına gelen deyimdir" dese de herkes ortaya çıkan şekle bakıyor.
HEP'lilerin kabulü AK Parti'de kendini izah edememenin verdiği bunalım bununla da kalmıyor. Örneklemek gerekirse: Güneydoğu'da anadilde konuşma hakkı, köye dönüş, terör tazminatı, Kürtçe isim kullanma hakkı, Kürtçe yayınların başlaması bu hükümet döneminin önemli açılımlarıydı. Hükümet de demokratik açılımlardan geri adım atılmayacağını her mesajında kayda geçirdi. Yargının "teröre destek" verdikleri gerekçesiyle cezalandırdığı Leyla Zana ve arkadaşlarını, hapisten çıkışta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül kabul etti. Parti içindeki milliyetçi kesimin bildirili sert tepkisini de bizzat Erdoğan göğüsledi. Hatta Gül'ün, Zana ve arkadaşlarını kabul etmekle "doğru yaptığını" söyledi. Bugün ise, "milliyetçi" bir düzleme doğru kayıyor. Yakın geçmişe kadar, "Zana ve arkadaşlarının Meclis'ten yaka paça götürülmesiyle yanlış yapıldı" diyen AK Parti, bugün HEP'lilerin 1991'de Güneydoğu'dan siyasete sokulmasını eleştiren, hatta "karalama nedeni" olarak gören bir noktaya geliyor. Bunu yaparken, şehit cenazelerinde ortaya çıkan kendilerine dönük "aşırı milliyetçi" hareketleri ise kabullenemiyor.
Gel-gitler Zihinlerin gerisindeki, "Bize karşı yeni bir oyun oynanıyor" şüphesi, parti politikasındaki gel-gitleri artırıyor. İki gün önce "Kürt kökenli milletvekillerinin dediğinden başkası dinlenmiyor" eleştirisi, bu kez, "demokratik açılımlarımız elden mi gidiyor?" kaygısına dönüşüyor. Bir yandan, "terör nedeniyle demokrasiden taviz vermeyiz, teröre de müsamaha göstermeyiz" denilerek doğru bir politika ile "ince çizgi" çiziliyor. Diğer taraftan, yaz döneminde terörde yaşanması muhtemel artış dolayısıyla aradaki "ince çizgiden" taviz vermek zorunda kalınacağından korkuluyor. Teröre karşı ortak bir çözüm bulmak için diyalog kapılarını açmak yerine, muhalefet ile polemik yeğleniyor. Daha da ilerisi durduk yerde hafızalarda "12 Eylül" çağrışımı canlandırılıyor. "İnce çizgi" her söylemle biraz daha siliniyor.
|