Şehit çocuğu
Üç gün sonra unutmayın, unutmayalım, olur mu? Öldürülmüş babasını bayrak sallayarak uğurlayan genç, ağlamakla dik durmak arasında kalıvermiş küçük kardeşi, kocasına vakar ve gururla son bakışını sunan bir eş, bir başka cenazede kardeşi için haykıran abla, bir başkasında gözyaşlarını sanki evde bırakmış da tevekkülle hepimize bakan anne ile baba. Bir gün, iki, üç gün geçer de, hala unutmamışsak, kalbimizde hala bu ölümlere ve bu acılara, bu çocuklara, eşlere, kardeşlere bir yer kalmışsa, kendimizi de aşarak düşünebilir, hissedebiliriz belki. O zaman, en sert tavırların, en şiddetli beyanların, en nefret dolu başlıkların, en ikiyüzlü taziyelerin arasında kaybolan bir bakış çabası gelişebilir belki. Bu kadar çok şehidi, bu kadar çok ölüyü, bu kadar çok kaybı nasıl verdik ve bu kadar çok ölümü, katili, pusuyu, mayını, bombayı, bombacıyı, tetikçiyi nasıl çıkardık diye düşünebiliriz.
Kimileri diyor ki... "Düşünecek bir şey yok". As bayrağı, bas mermiyi, kus öfkeyi. Zihnimizi, vicdanımızı, eylemimizi tamamen "terörize" etmişse, kendi eylem biçiminin öteki yüzü olarak karşısında devlet görevlisi yahut vatandaş, "sadece şiddet, sadece nefret" diyen bizleri konuşlandırmışsa, "terörist" yapacağını yapmıştır! Doğru tanımlıyorsak, adını doğru koyuyorsak, "terör" her ölümden yeni ölümler doğurmayı, her gözyaşını çok daha büyük dalgalara, sellere dönüştürmeyi, her doğal öfkeyi kitle kitle karşı şiddete sürüklemeyi, herkesi rastgele hedef yaparak kendi tarafında da kendisinden çok daha büyük sayıda insanı hedef haline getirtmeyi, bir bakıma herkesin zihnini, hayatını, ötekine bakışını "terörcü" kılmayı amaçlar. "Bunu böyle amaçlıyoruz" diye yazıp imzalamasına gerek yok, fiilen böyledir.
Bir çocuk kahpe bir mayının aldığı babasının arkasından bayrak sallıyorsa, hepimiz daha da fazlasını yapabilmek isteriz. O an, duyguların coşmasından, öfkenin kabarmasından, lanetlerin şiddetinden daha mümkün bir şey yoktur ki. Daha doğal bir şey yoktur. "Doğal" olmayan... sırasıyla gideyim, "normal" olmayan, "olağan" olmayan, "sıradan" olmayan ise şudur belki: Bu çocukları, bu eşleri, bu kardeşleri asla akıldan, asla gönülden çıkarmadan, asla doğal öfkelerin içinde yücelttikten sonra hızla tüketip unutmadan... Aklımızı hızla "terör kapanı" ndan kurtarmaktır. "Terör kapanı", kendi silahlı eylemlerinin şiddetli tutkusu içinde politik, insani herhangi bir hedefi olmayan, kendi ölümünü kutsallaştırmak ve her pusuda bayraklaşan ölümleri çoğaltmaktan başka bir mesajı kalmayanın kurduğu... Ve "terörle mücadele" edenler içinde, "teröristlerin anlayacakları dil" den başkasını düşünmeyenlerin, istemeyenlerin de tahkim ettiği bir çıkmazdır. "Teröristin anlayacağı dil", terörist olmayanların kolay anlayacağı bir dil değildir. Sadece o dilden konuşulduğunda, bir toplum, bir halk, bir ulus, giderek daha çok ferdiyle birlikte, o dili öğrenmeye, o dilden başkasını akıl etmemeye, o dile mahkum olmaya ve o dille mahkum etmeye alışır. "Teröristin anlayacağı dil", terörün hakim kılmak istediği dildir. O dili Türkçe yahut Kürtçe konuşmanız fark etmez! Vatanı çok sevmek, vatanı ve sevgiyi insanlarıyla birlikte tanımlamak, tanımak, düşünmek, hissetmek de olamaz mı?
|