Geriye kayış
On yıl sonra bakıldığında bugünlerde yaşananlar herhalde önemli bir kırılma noktası olarak görülecektir. Geçen yıl Genelkurmay Başkanı Özkök'ün Harp Akademileri'nde yaptığı konuşma bugün varılan noktanın başlangıç atışı sayılabilir. Sivil siyasetin hazmedilmesi güç bir pişkinlikle övdüğü konuşmasında Orgeneral Özkök, Türkiye'nin stratejik ufkunu ve dış politika çerçevesini çizmişti. ABD ile ilişkilerin sorunlu gittiği bir dönemde yapılan konuşmada bu ilişkilerin birinci derecedeki önemini kuvvetle vurgulamıştı. Hükümete de laiklik ilkesinin aşınmasına müsamaha gösterilmeyeceğini hayli sert sayılacak bir üslupla hatırlatmıştı. O konuşmanın hemen ardından da bu konularda asıl sorumluluk taşıyan kişi olan Başbakan neredeyse aynı sözcüklerle dış politika mesajlarını vermişti.
Pentagon hattı "iyi" Türkiye'de 2002 Kopenhag zirvesinden sonra, özellikle de 1 Mart tezkeresiyle birlikte siyasette güç dengesi sivillerin lehine değişmişti. Özkök'ün konuşmasını ve sivillerin buna gösterdiği tepkiyi güç kaymasının durduğu an olarak görmek mümkün. Şemdinli davası savcısının azli ise bu bakımdan bir kırılma noktası sayılmalıdır. Son yıl içinde yaşananlar gözönünde bulundurulduğunda çeşitli aşamalarda dengeyi tersine çeviren gelişmeler saptanabilir. Silahlı Kuvvetler'in Pentagon ile 1 Mart ertesinde kopar gibi görünen ilişkilerinin düzelmesine ve iktidar partisinin siyaset alanını genişletmekten kaçınmasına koşut olarak bu denge yeniden Türkiye'nin tanıdığı noktaya döndü. Cumhuriyet'in yönetici kadrolarını oluşturan tarihsel blok ordunun önderliğinde siyaset alanına ağırlığını koydu. Ana muhalefet zaten ordu arkasına saklanarak durumdan memnun siyaset yapıyordu. İktidar ise çeşitli saiklerle ve kendince önemli hesaplarla siyaset zeminini daraltacak adımların atılmasını bizzat gerçekleştiriyor.
Aynı 'filmlerden' bıktık Son üç yılda toplumun çıkarlarının merkeze alındığı, hukukun üstünlüğünün tesis edildiği, yargının devlet ve vatandaş arasında tarafsız kaldığı bir düzen ümidini besleyenler yeni bir hayal kırıklığı yaşayacak. Yargı tarihsel blokun ikincil aktörü olarak ne ölçüde bağımsız kalabildiğini gösterdi. Halbuki, Türkiye'nin en önde gelen düşünce insanlarının, gazetecilerinin, yazarlarının haklarında çeşitli davalar açıldı. İnsanı utandırmasa kahkahayla güldürecek iddianamelerle ülkenin çok değerli insanları mahkemeye verildi. Başbakanlığa bağlı bir komisyonun raporunu bizzat Başbakan dışladı. Başbakanlık'ta basın toplantısını basıp raporun yırtılması makama bir hakaret olarak değerlendirilmedi. Birbirinden rezil iddianameleri yazan savcılarla ilgili tek adım atmayan, yüz kızartıcı suç işlemiş mensuplarını meslekten atmayan yargı erki, askerin talebini acilen yerine getirdi. Sivil siyaset, topluma verdiği sözü tutmayarak Şemdinli olayının örtbas edileceğinin işaretini verdi. Güvenlik için gerekli olan terörle mücadelenin yasa taslağına damgasını vuran yaklaşım ve tasarının ruhu, reformları içine sindiremeyen güvenlik güçlerinin içini ısıttı. Görünen o ki, sivil iktidar bir zamanlar önemsediği özgürlük alanlarının genişletilmesi söyleminden din konulu olanlar dışında vazgeçti. Demokrasi, hele bunun hukukun üstünlüğüne dayalı liberal olanı, kolay ve kısa yoldan gerçekleştirilebilen bir rejim değil. Doğru ama ilk dürüst seçimden 56, ilk darbeden 46 yıl sonra aynı filmleri görmekten de insana gına geliyor. Ulusal Egemenlik Bayramınızı kutlarım.
|