Delikanlı olacaksın!
Bekliyordum. Kriz çıkacaktı zaten. En kritik konuda patladı. Ne sağın solun bombalanması, işgali, ne küresel ısınmanın körüklenmesi, küresel adaletsizlikler. O önemsiz, ıvır zıvır mevzularda çok temel anlaşmazlık yok. İran'da az mırın kırınız ama, nihayetinde sözde tezkere kabul etmediğimiz Irak'ta bile resmen "koalisyon ortağı" yız. Kriz delikanlı bir konuda çıktı. "Silah meselesi" nde.
No! ABD'nin verdiği, vermediği, uçağını verip gece uçuş zamazingosunu sakındığı silahlarda değil. Aslı Aydıntaşbaş yazdı; ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın korumaları bizim başbakanlığa silahlarıyla girmek istemiş. Toprağına 60 bin silahlı ABD askeri sokmak için tezkere hazırlamış, üslerinden, hava sahasından komşu bombalayan uçaklar uçmuş, İncirlik'te nükleer silah olup olmadığını dahi (diğer hükümetler gibi) önemsememiş hükümet ise tavır koymuş. Nasıl olur da ABD'li korumalar bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanlığına silahlarıyla girermiş. ABD'de tüm siyahların hakkaten eşit haklara sahip olduğunu sanmamızı sağlayan, hapishanelerin üçte iki siyahlarla dolduğunu, ama neden öyle olduğunu, yoksulların da neden üçte ikisinin tesadüfen "Afro-Amerikan" çıktığını sordurtmayan, muhtemelen kendisi de dert etmeyen, vicdanı pudralanarak beyazlaştırılmış olması muhtemel Bayan Rice gelmeden hemen önce, tam 12 saat bu krizle uğraşılmış. Başbakanlık hattı müdafaaya girmiş; "Silahla giremezsin tam bağımsız, hükümran, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu cumhuriyetimin demokratik başbakanlık binasına" diyesiymiş. ABD'li ise, "Ulan silahlarının çoğunu ben veriyorum. IMF'yi filan ben ayarlıyorum. Sivil veya asker, yapıyorsa kariyer, soluğu bende alıyor" demiş mi, dememiş mi? Bizimkiler Nuh diyorlarmış, peygamber demiyorlarmış dediler ama, belki her ikisini, daha çoğunu da diyorlarmış. "Darling" diye azcık alttan alıp ABD Dışişleri, sanki başka işleri yokmuş gibi, ille silahla girecek ya: "Yahu Apo'yu da ben verdim sana, şimdi istihbarat da veriyorum, terörist hangi dağda" demiş de olmalı. Adam deli oluyor tabii; bu kadar azami kişilikli tavır, bir direniş; sanırsın Vietnam bataklığı, belki bir nevi ABD tarihinin büyük destanı Alamo Kalesi ki, Kanije bile olur.
Pentagon, Dışişleri, FBI, CIA, Beyaz Saray, Saray Muhallebicisi filan, işte tam bir kargaşa. Ne yapsak, bu Türkleri, bu gururlu, onurlu, bağımsız, egemen, şahsiyetli, hem laik hem muhafazakâr ve de demokrat "guys" ı nasıl ikna etsek diye bir telaş. "Aman" demiş biri, "Our guys" yazarken maillere, "u" yerine yanlışlıkla "a" koymayalım. Koyalım da, a koymayalım; çünkü demiş, "Bunlara ..ne dersin kızar da, şeydersin aldırmaz". "Yuh" demiş, Rice, "o kadar da olmaz!" Bir danışmanı, "Şey yani, siz bize bırakın efem, Mem" diye tashih etmiş. Neyse, bir kriz ki, onca dostluk, ittifak, stratejik, eşit, adil, karşılıklı, dengeli ortaklık zangır zangır. Son anda, bizim başbakanlıkta amirim komserimin aklına gelmiş, demiş ki, "Ya biz de ABD'de silahlı girmiştik toplantılara, bi şey dememişlerdi". Derin bir nefes çekmiş, Ankaram, Dışişlerim, azı dişlerim, canımın içi yiğitlerim. "Madem öyle, silahla gel böyle" diye tel çekmişler ABD'ye. Yani, o kadar parlak akla nereden gelsin, -yemeyin bizi hakikaten öyle mi-, bizimkilerin de ABD'de silahlı olduğu. Normalde, silahı dayayıp girmek isteyen hep ABD olur ya. Zaten yine silahıyla girip televizyonu istemiş, bizimkiler sadece "vizyon" verip ucuz kurtulmuş. Bir varmış bir yokmuş, bir kriz daha çözülmüş, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. O da ne? Kerevete bir çıktık ki... Bizimkiler; Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan Yardımcısı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Ana Muhalefet Lideri, herkes birbirine girmiş vaziyette. Güven sıfır, öfke pekiyi, hal ve gidiş mafiş! Desek ki, madem öyle, silahsız konuşun birbirinizle, teke tek; hani bir faydası olur mu diye?
|