Rejim, din ve Dinçer
Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi'nin bir bozma kararı Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'i yeniden gündeme getirdi. Daha doğrusu, 1995'te yaptığı konuşmasını... Dinçer bugün de o arkasında durduğunu söylediği, böylece güncelliğini koruduğunu dolaylı olarak kabul ettiği görüşlerinde rejim açısından üç önemli iddia öne sürüyor: "1- Globalleşmenin olduğu her yerde mahalli kültürlerin gelişmeye başladığını görüyoruz. Bizim ülkemiz söz konusu olduğunda mahalli kültür İslam'dır. Globalleşme ne kadar artarsa, İslamlaşma da o kadar artacak. Öyleyse Türkiye'nin bu durumu fark ederek gerekli düzenlemeleri yapması gerekir. 2- Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen Cumhuriyet kavramının artık bizim için bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. 3- Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu olduğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum."
Sadece kültür mü? Bu iddiaları soğukkanlılıkla irdelediğimizde, Dinçer'in hem kendisiyle çelişkiye düştüğünü, hem de dünyadaki gelişmelere çağdışı yaklaşım getirdiğini kolayca görebiliriz. Kendisiyle çelişiyor, çünkü bir yandan İslam'ı "Yerel kültür" diye tanımlayıp toplumsal yaşamın birçok alanından biriyle sınırlıyor, bir yandan da yine aynı konuşmasında "İslam'ın bir hayat tarzı ve yaşamın tüm alanlarını kapsayan sistem olduğunu" savunarak şöyle diyor: "İslam bir bütündür ve karşılıklı bağımlılık ve etkileşim içindeki öğelerden oluşur. Üst kavram olan İslam'ın bir alt öğesiyle zikredilmesi, yani siyasal İslam, kültürel İslam, sosyal İslam şeklindeki ayrımları, onun kapsamını daraltır ve bütünlüğünden koparır. Her alt öğeyi diğerine karşı bağımsızlaştırır ve nihayet birden çok İslam varmış gibi bir sonuca götürür." Dinçer'in bu çelişkisinin iki açıklaması olabilir: Ya günümüzde İslam'ın hayatın tüm alanlarını kapsayacak sistem olarak getirilemeyeceğini kabul edip "Kültür" işleviyle yetinmeye razı oluyor. Ya da kültürel İslam'ı daha sonra sosyal İslam ve siyasal İslam alt öğeleriyle tamamlayıp, rejimi tümüyle değiştirmenin, dönüştürmenin fırsatı görüyor. Sizce hangisi? Bize göre ikincisi.
Modernite sorunu Zaten yine aynı konuşmasında da bunun ipuçlarını veriyor: "Modern devletin İslam'a yönelik olarak bizlere dayatmaları olmuştur. İfade edilen şey, İslam'ın kültürel bir hareket olduğunun vurgulanması ve ondan ibaret kalmasıdır. Modern devleti İslam'a tercüme ederek kurmaya kalkışmak veya bürokratik mekanizmada yer alacak memurları dindar insanlar arasından seçmek devletin yapısını İslam'ın öngördüğü sisteme kavuşturur mu? Modern devletin İslam'a tercüme edilerek kullanılması bizim açımızdan önemli mahzurlar doğuracaktır. " Dinçer'in görüşlerinin Anayasa'ya aykırılığının yanı sırane denli çağdışı olduğunu anlamak için de Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun dün Milliyet gazetesinde yayınlanan demecini okumak yeterli: "İslam'ı üç ayağa oturtuyoruz. Birincisi Kur'an ve sünnettir. İkincisi Cumhuriyet'in temel ilkeleri, laikliktir. Üçüncüsü çağdaş dünyanın birikimi, donanımıdır." Bardakoğlu ve Dinçer... İkisi de AK Parti iktidarının üst düzey bürokratı. Ah unutmadan; Dinçer "Ben cumhuriyetçiyim" diyor. Biz de inandık...
|