kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   News in English
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ali Kirca @ SABAH
 

Yaralıyız!

Dün sabah erkenden uyanıp Beyazıt'ta, İstanbul Üniversitesi'nin yolunu tuttum. Hukuk Fakültesi'nde dersler devam ediyor, mâlûm...
Amfide arka sıralara oturdum. Sınıf arkadaşlarım, hocaları dikkatle dinliyor, özenle not tutuyordu.
Hepsini kuş bakışı görebiliyordum. Sınıf arkadaşlarım? Yirmili yaşlarının başlarındaydılar daha... Önlerindeki uzun, çook uzun yolculuğun hazırlığında! Üçüncü derse kalamadım. Yirmili yaşlarındaki arkadaşlarımı, hayat yolculuğunun; heyecanlı, ürkek, tedirgin başlangıcında bırakıp, Teşvikiye'ye doğru yola çıktım. Yolculuğun son durağındaki eski bir dostu uğurlamak için...
Teşvikiye camiinde, Erdal Öz'ün cenaze töreni vardı. Cami avlusu kalabalıktı.
Avluyu kuşbakışı gören bir noktadan baktım kalabalığa...
Dersi yarıda bırakıp geldiğim "Beyazıt" a ne kadar uzaktı o an "Teşvikiye!"
71 yaşında göçüp giden edebiyat ustasıyla, yirmi bir yaşlarındaki arkadaşlarım arasında tam yarım asır vardı.
Üniversiteden ayrılırken birkaç "arkadaşım" a söylemiştim "cenaze" ye gittiğimi... Başsağlığı dilediler elbette; ama "hissettiğimi hissetmek" için ne kadar uzaktılar o avluya, ne kadar! Benim üniversiteye başladığım günlerde "Ruhun gençleşiyor işte, fena mı?" diye öykünenler çoktu yaşdaşlarım arasında...
Acaba?


Erdal Öz'le yaşlarımızın "daha yakın" olduğunu sanmıştım hep, nedense... Hiç merak edip sormamıştım ki! Her gün, yeni bir kitapla; yeni hayatları ve yepyeni heyecanları yaşayan ve "yaşatan" bir yayın gönüllüsünün, 70'li yaşlara gelmiş olabileceği aklımın ucundan geçmezdi.
Ama ne fark ederdi? 70'li yaşlara "delikanlı" yüreğiyle gelmişti ve daha ne "delikanlı" satırlar döşenecekti yaşasaydı, biliyoruz.
Lakin... "Yaralısın" diyen de "O" ydu işte hepimize; daha yolun en başında...
"Yaralı" ydık hepimiz. Ölümcül bir yarayla geliyorduk dünyaya... Ve ne garip! Hayat ilerledikçe, ömür sürdükçe; o "ölüm yarası" da büyüyordu içimizde... O "ölüm" cül yara! Ve bir gün...
Dün bir üniversite amfisiyle, bir cami avlusu arasındaki yarım saatlik yolculuğun ruhumda yol açtığı "gelgit" leri paylaşmadan edemedim bu yazının girişinde, bağışlayın.
"Ruhun gençleşiyor!" demişlerdi evet; evet, ama dün ben kendi "yara" mı elimle tuttum.
Fark etmek iyidir ara sıra... Belki de her şey unuttuğumuzdandır, kim bilir! Erdal Öz fısıldadı belki de kulağıma; o "ölümsüz" kitabının adıyla: "Yaralısın!"
Yaralıyız işte hepimiz, ne demeli?


Arada başka yaralayan şeyler de oldu yüreğimizi dün... Ama o başka bir yazının bahis konusu...


1994 yılı sonlarıydı. Telefonun öbür ucundaki ses Erdal Öz'ündü.
"Gel şu yazılarını kitaplaştıralım!" dedi. Böylece tanıştık.
Benim için heyecan ve gurur verici bir "davet" ti önerisi... Can Yayınları'nın "yazar" kadrosuna girmek! Biliyordum ki, herkese sunulmazdı bu öneri... O beyaz ciltler üzerine adımın yazılması? Beyaz ciltler üzerindeki o kırmızı kalp? Albenili grafikler, renk cümbüşü, çarpıcı resimler basmadı hiç satılsın diye kitaplarının kapağına... Üzerinde yalnızca "Can" yazan beyaz bir sayfa... Yeterdi.
İlk kitap "Şimdi İyi Haberleri Veriyoruz" oldu. Sonra neredeyse her yıl bir kitap çıkardık birlikte...
"Hazan Mevsiminde Aşk", "Futbol Hayattır" ve "Sedir Ağacının Kokusu."
Kitap fuarlarındaki bütün imza günlerime geldi. Arkadan sessizce izledi kalabalıkları... Aralarda çaylar içtik, sohbetler ettik. Yakın zamanlara kadar hep yanında olan "can" yoldaşı; benim de kitaplarımın "editör" ü sevgili İlknur Özdemir'le birlikte...
Onun gibi usta bir edebiyatçının, aynı zamanda yayıncınız olması ne büyük şanstı bilene... Üzerinde "Can" yazan kitaplardan birinden, sevdiğini söylediği bir yazımdan, şu "Mayıs hüzünleri" yle uğurlayayım onu: "3 Mayıs 72'de beraat ettim, 4 Mayıs 72'de babamı kaybettim, 5 Mayıs 72'de teyakkuza geçirip her yanı, 6 Mayıs 72'de astılar üç genç adamı... Velhasıl, o yıl... Acının tuzlu denizine bastılar, yaraları kanayan, o güzelim baharı..."

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 M.K. Atatürk Köprüsü   / 08-05-2006
 125'inci yılında "Atatürk Köprüsü"   / 05-05-2006
 Ceviz ağacı...   / 03-05-2006
 Çınar olmak...   / 01-05-2006
 Beş kala!   / 28-04-2006
 Ada vapuru...   / 26-04-2006
 Gurbet bizim içimizde...   / 24-04-2006
 Ne yazsan olmaz!   / 21-04-2006
 Gurbetin çocukları...   / 19-04-2006
 Yurttaşlık bilgisi...   / 17-04-2006
ALİ KIRCA
Yaralıyız!
Dün sabah erkenden uyanıp Beyazıt'ta,...
YILMAZ ÖZDİL
Halil Lütfi
Cumhuriyet'in ilk...
ERGUN BABAHAN
Andıç günü
Bugün saat 15.00'te CNN Türk'te 32. Gün'de...
MEHMET BARLAS
Özgür irade kaderin yönünü değiştirebilir mi?
Demokratik...
BALÇİÇEK PAMİR
Seksiliğin sonu nereye varacak!
Biri de çıkıp demiyor...
UMUR TALU
Önce tabela!
Devletini, milletini, milliyetini, dinini,...
FATİH ALTAYLI
Cesaret
Yunan sermayesi Türkiye'de üçüncü bankayı da...
ERDAL ŞAFAK
Siviller ve askeri suç
Sivillerin barış...
Ahmedinecad'dan Bush'a 'siyaset dersi'
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, ABD ile ilk kez üst düzeyde iletişim...
'Görevi zamanında bırakacağım'
Biri yasak aşk, biri görevi ihmal suçuna karışan iki bakan, İngiltere...
Anelka yok Nobre'11 de
Anelka yok Nobre'11 de
Galatasaray maçında sakatlanan Nobre'nin hızla iyileşmesi...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu