| |
Engin tarihe rağmen bebek kalmak mümkün mü?
Hiç büyümemek, hep bebek kalmak, eğer hep bebek kalan kişi siz değilseniz, hoş bir durumdur. Bebekler, insanlara gerçekleri unutturur, neşe verir, güldürür, eğlendirir. Çünkü bebeğin belleği boş bir sayfa gibi tertemizdir. Kinlerini ve öfkesini besleyecek ne bilgisi, ne de deneyimleri vardır. Onun davranışlarını, beslenmek ve uyumak gibi temel güdüleri yönlendirir. Hasta değilse, karnı toksa, altı temizlenmişse ve seviliyorsa, kahkahalar atar, sizi de güldürür. Yaşayabilmesi için size muhtaç olması, sevginizin ve bağlılığınızın derinliğini artıracaktır. Bebeklerin hastalıkları bile büyüklerin hastalıklarından farklıdır. Onlara "Çocuk hastalıkları" uzmanları bakar. Bebek önce yürümeye, sonra konuşmaya başlayınca artık çocukluğa geçiş sürecine girmiştir. Bununla birlikte, öğrenmek, alışkanlıklar edinmek ve kişilik sahibi olmak gibi olgular gündeme gelecektir. Ateşin yaktığını, suyun boğduğunu ve her doğan günün dertlere de gebe olduğunu öğrenecektir. Özetle artık bebeklikten çıkmakta ve "İnsan " olmaktadır. Eğer geçen yıllara rağmen hala öğrendiklerini hayata uygulayamıyorsa, yaşadıklarından ders almıyorsa, aklından çok duyguları davranışlarına yön veriyorsa, değişen koşullara kendini uyarlamakta zorluk çekiyorsa, işte o " Hiç büyümeyen bebek "lerden biri daha topluma katılmaktadır.
Uyumsuzluk Onlar çevrelerini çok eğlendirir. Sırtlarında sayısız sorumlulukların yükünü taşıyan, toplum kuralları ile davranışları sınırlanan, istedikleri gibi değil mecbur edildikleri gibi yaşayan insanlar, büyümeyen bebeklerin hafifliğinde, kendi özlemlerini giderir. Aynı anda, büyümeyen bebeklerin yalnızlığı, uyumsuzluklarından doğan problemlerin varlığı da bilinir. Bazı toplumlar da, "Büyümeyen bebekler" gibi, hep "Sıfır bellek-ıfır bilgi" ile yaşamayı, "Genç toplum" olarak anılmayı seçerler. Arkalarında deneyimlerle dolu engin bir tarih, her bir sayfası sosyal bilimcileri şaşırtan olgularla dolu serüvenler dizisi bulunsa da, hep bebek kalmayı seçen toplumlar, her gün Amerika'yı yeniden keşfederler. Yaşadıkları krizlerde kendi hatalarını arayacak yerde, "Bizi kim bu hale düşürdü" diye, kendi dışlarındaki herkese kızarlar, öfkelenirler, kin tutarlar. Fiyatı ve maliyeti olan hizmetlerin tümünü "Kamu hizmeti" olarak görüp, bunların devlet tarafından kendilerine bedava sunulmasını beklerler. Ülkelerindeki kronik sermaye yetersizliğine karşın, yerli sermayeyi soyguncu, yabancı sermayeyi işgalci olarak görürler. Ülkenin kader ortaklığı yaptığı dış ülkelerin gizli emellerinin, aslında ülkenin paylaşılması olduğu kuşkusunu taşırlar.
Tek konulu gündem Başarılı olanları teşvik etmek ve başarıyı kutsamak yerine, başarısızlıkları vurgularlar. Hep bebek kalmayı seçen toplumların farklı kesimleri, kendileri gibi olmayanlara da fazlaca takılırlar. Toplumu birleştiren öğeler yerine ayrılıkları ön plana çıkartıp, sürekli "Ötekiler" arayışına girerler. Sebep-onuç ilişkisine fazla ilgi duymazlar. Hem dış dünyadakilerin kendilerine dönük kötü planları olduğu kuşkusunu taşırlar, hem de dünyadaki tek ülkenin kendileri, dünyanın merkezinin de kendi ülkeleri olduğuna inanırlar. Hep bebek kalan toplumları "Tek konulu gündem" le oyalamak ümkündür. Bu tür toplumlardan bazıları bu günlerde, "Acaba iktidarın gündeminde Çankaya'ya dönük ne tür gizli bir proje var" sorusuna takılmış biçimde günlerini geçiriyor. Yakın tarihteki her cumhurbaşkanlığı seçimini "Kriz konusu", her genel seçimi "Dönüm noktası", her siyasi tartışmayı "Rejim kavgası" haline getiren toplumların sosyo-olitik davranışlarını bazıları "Siyasetin çocukluk hastalıkları" biçiminde niteler. Siyasal bilimlerde bir "Pediatri" dalı olmadığı için de, bu tür toplumları sosyal bilimciler "3'üncü Dünyalılık" kürsülerinde ele alırlar.
|