kapat
   
21 Ağustos 2006 Pazartesi
 
SABAH Gazetesi
 
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ulku Tamer @ SABAH
SMS:
UT yaz
boşluk bırak
mesajını yaz
4122'ye gönder
 

Fildişi kuleye kapatılan bir halk sanatçısı

Devlet Tiyatroları'nda da, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda da, özellikle Muhsin Ertuğrul döneminde titizlikle korunmaya çalışılan bir gelenek vardı: Sezon Shakespeare'in bir oyunuyla açılırdı. Bu gelenek önce "delindi", sonra hiç umursanmaz oldu. Sanırım Shakespeare oyunlarının ilgi çekmediği gerekçesiyle...
İngiltere'de Elizabeth dönemini düşünelim. Tiyatro seyircileri, sahne kenarına konulmuş birkaç koltuğa kurulan seçkinler dışında, ayakta izliyorlardı oyunları. Günümüz İstanbul'unun Kuruçeşme konserleri dinleyicileri gibi... Yaklaşık üç saat boyunca ayakta...
Hamlet'i alkışlıyor, Iago'yu yuhalıyor, evlerine dönerken de aralarında Kral Lear'in "hali pür melal" ini tartışıyorlardı.
Shakespeare, büyük çoğunluğu cahil seyircinin oyunlarını hep diri bir ilgiyle seyretmesini sağlayabilmiş bir yazardı.
Günümüz sinemasına bakalım. 1995 tarihli bir kaynak, yapıtları beyazperdeye en çok aktarılan yazarın Shakespeare olduğunu belirtiyor. Sanatçının yapıtları tam 307 kere aktarılmış beyazperdeye. Bu sayıya uyarlamalar, kovboy ya da kadın Hamlet'ler, toprak sahibi zengin Kral Lear'ler dahil değil.
Kısacası, yaşadığı dönemde de, daha sonraki yüzyıllarda da her zaman büyük ilgi görmüş bir yazardır Shakespeare.


Shakespeare denilince aklıma ( Hamlet'ten bile önce) hemen Prof. Charles MacNeal gelir. Lisede Shakespeare öğretmenim.
"Shakespeare öğretmeni" ... Shakespeare diye bir dersimiz vardı. Aritmetik gibi, Tarih gibi, Coğrafya gibi. Bir yıl boyu Shakespeare okuduk. Onu, dönemiyle birlikte, inceledik, didikledik, yorumlamaya çalıştık. Prof. MacNeal zaman zaman akşamları evine çağırırdı bizi. Çaylarımızı yudumlar, plaklardan Laurence Olivier'nin, John Gielgud'ın, Maurice Evans'ın sesleriyle Hamlet'i, Macbeth'i, Kral Lear'i baştan sona dinlerdik. Öğretmenimiz "To be or not to be" yi üçünden de arka arkaya çalar, değişik yorumlara dikkatimizi çekerdi.
Shakespeare'in bütün yapıtlarını ezbere biliyordu sanki. Bir oyunu dinlerken kendini kaptırır, sözleri hiç sektirmeden mırıldanarak oynar, sırasında hüzünlenir, sırasında belli belirsiz gülümserdi.


Prof. MacNeal önce şunu kazımıştı beyinlerimize: Shakespeare bir halk yazarıdır. Doğrusu, önceleri pek inanasım gelmemişti buna. O zamana kadar Shakespeare'i ancak aydınların, belli bir kültür birikimine sahip seçkin seyircilerin (ve okurların) tat alabileceği, anlayabileceği bir yazar olarak görmüştüm. Öğretmenim ona başka türlü bakmamı sağladı. Bu arada bir de kitap okuttu bize: Shakespeare Without Tears (Gözyaşları Olmadan Shakespeare). Kitabın yazarı Margaret Webster, gününün önde gelen tiyatro yönetmenlerinden biriydi. Kitabında "Shakespeare'in bir avuç bilgin ve uzman için yazmadığını, amacının gürültücü, şamatacı, meraklı kitleleri eğlendirmek olduğunu" ileri sürüyordu. Onun güçlü büyüsünü zamanın da, fildişi kulelerin de yok edemediğini söylüyordu.
Yıl sonunda ben de inanıyordum artık: Evet, Shakespeare bir halk yazarıdır. Önce öyküleriyle, yarattığı serüvenlerin kurgusuyla ilgisini çeker seyircisinin. Kıskanç Mağriplinin karısını öldürmeye kadar varan cinneti; kızlarından darbe üstüne darbe yiyen talihsiz baba; düşman ailelerden iki gencin acıklı aşkı; iktidar hırsına kapılmış, bu uğurda her şeyi göze almış karıkoca; babasının kanını yerde bırakmamaya yeminli, ama çelişkiler içindeki genç prens; tongaya bastırılan tefeci Yahudi...


Öykü yeter mi? Yetmez elbet. Yetseydi, Michel Zevaco dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçısı olurdu.
Shakespeare'in öykülerinin arkasında "insan" vardı. Sevgileriyle, kinleriyle, nefretleriyle, güçleriyle, tutkularıyla, çelişkileriyle, zayıflıklarıyla, değişimleriyle insanlar.
Bu insanlar has bir sanatçının yeteneğiyle işleniyor, o öyküleri ölümsüz kılıyorlardı.


Shakespeare'in belki de en büyük özelliği, her türlü seyirciye (ve okura) seslenebilmesi. Dileyen, sadece serüvenlerle ilgilenir; dileyen, daha derinlere iner, öyküleri, olayları, kişileri, onların davranışlarını, aralarındaki ilişkileri inceler, yorumlar, bunlardan toplumsal, tarihsel, siyasal, ruhbilimsel dersler çıkarır.
Sanırım yazarın aklından bile geçirmediği dersler.
O sadece hayal gücünün dizginlerini koyuvermiş, sonra da yeteneğine sığınıp keyifle, coşkuyla, yazacağını yazmıştır.
Yazdıklarının yorumlanmasını da bu işin uzmanlarına bırakmıştır.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Şahinlerle güvercinleri birlikte uçuran şair   / 14-08-2006
 "Bir başka zaman diliminden mi..."   / 07-08-2006
 Basamakları teker teker tırmanmak   / 31-07-2006
 Çağdaş Homeros: Halikarnas Balıkçısı   / 24-07-2006
 Eğer gerçekten okuyacaksanız...   / 17-07-2006
 On bir yıldır "göçmüş kediler"inin yanında   / 10-07-2006
 Sinemanın onurunu koruyan bir aydındı   / 03-07-2006
 Çocuk "başından geçenler"e önem verir   / 26-06-2006
 Muz gibi futboldan çürük iğdeye   / 19-06-2006
 "İddiaya var mısın?"   / 12-06-2006
ÜLKÜ TAMER
Fildişi kuleye kapatılan bir halk sanatçısı
Devlet...
Futbolsuz 3 puan: 2-0
Futbolsuz 3 puan: 2-0
Beşiktaş İzmir'de oynadığı maçta idare etti. İlk 15 dakika etkili...
Bir sene sonra tekrar ilk ikide
Bir sene sonra tekrar ilk ikide
Geçen sezon üçüncü haftayı ikinci sırada geçtikten sonra zirveye uzak...
Talabani'ye Köşk vetosu
Cumhurbaşkanı Sezer, Irak Cumhurbaşkanı Talabani'yi Türkiye'de...
'Oğlumun imam hatipli olmasından gururluyum'
Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları'nın pikniğine katılan...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu