| |
|
|
Özgürleşen ülke böyle mi olur!
Geçen hafta bir Danimarka televizyonuyla röportaj yaptık. AB, Türkiye ilişkileriyle ilgili bir programdı ve özellikle de "Türkiye'de basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü var mı" sorusu üzerine yoğunlaşıyordu. Bana da bunu sordular. Ben canı gönülden inandığım bir fikri aktardım: "Evet Türkiye'de basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü vardır. Hem de bazen AB ülkelerindekinin ötesinde bir özgürlük vardır" dedim. Şaşırdılar. Anlattım. "Türkiye'de neredeyse her türlü siyasi görüşü ifade etme olanağı sağlayan onlarca TV ve bir o kadar da gazete var. Öyle ki, bazı terör örgütleriyle organik bağı olan gazeteler ve hatta televizyonlar bile var. Söylenemeyen bir fikir yok. Doğru, yasalarda bazı engeller var gibi görünmekle beraber hâkimlerin oluşturduğu içtihatlar yasalardan daha özgürlükçü. Davalar açılıyor ama hapse girmeyle sonuçlanan dava sayısı yok denecek kadar az. AB ülkelerinde zikredilmeyecek bazı fikirler Türkiye'de söylenebiliyor. Halktan tepki alıyor ama sonuçta yargı çok da kötü kararlar vermiyor" dedim. "Ya hapistekiler" denince "Hapistekilerin büyük bölümünün yasadışı örgütlerle bağlantısı yazı ve fikir düzeyinin ötesine geçiyor. Hapistekilerin çoğunluğunu da onlar oluşturuyor" yanıtını verdim. Türkiye'nin düşünce özgürlüğü konusunda toplumsal olarak değilse de, içtihat düzeyinde önemli mesafe aldığına gerçekten inanıyorum. Ancak dün Ecevit'in cenazesiyle ilgili alınan karar, bana bu konuda siyasi otoritenin yargının gerisinde kaldığını gösterdi. Ecevit'in cenaze törenini sadece TRT'nin görüntülemesine izin verildi. Bu olacak, kabul edilecek bir şey değil. Tam bir "faşist" ya da "komünist" rejim uygulaması. Böyle bir yasak gelince komplo teorisyenleri "Hükümete yönelik protestoların yayınlanmasını istemiyorlar ondan" dediler. TRT de yayın anlayışıyla, komplo teorisyenlerini haklı çıkardı.
|