Para isteyen kadın kötü kadındır!
Ekranların yeni dizisi 'Binbir Gece'de herkes ahlaksız teklife takıldı. Tartışılması gereken en önemli hususlardan biri bence 'kadın ve para' ilişkisi. Meselenin özü burada yatıyor çünkü. Şehrazat'ın kayınvalidesinin durumuna bakalım! Kadın zengin, babadan varlıklı. Hiç yokluk çekmemiş. "Param vardı ama para benim elime hiç geçmedi. Her isteğim babam ve kocam tarafından karşılandı" dedi ilk bölümde. Ona öğretildiği gibi 'söz dinleyen kadın' olarak paranın idaresini kocaya bıraktı. Ve bir gün paraya ihtiyacı olduğunda gördü ki; aslında hiçbir şeyi yok! Ne bankada kendine ait bir hesap, ne tapusu üzerine bir ev, ne araba. Zengin ama yoksul! Paranın üzerinde söz sahibi değil. Para önce babasındaydı, şimdi kocasında, yarın oğlunda olacak. Ve hayatına karışan, yönlendiren, müdahale eden sevdiği erkekler istemediği takdirde; parasını kullanamayacak. Bundan daha acı bir şey olabilir mi? Suç kimde peki? Kadınlarda değil mi? Kendilerini önemsemez, erkeğe hak ettiğinden daha fazla değer verirlerse, 'kocam', 'oğlum' diye şımartırlarsa, sonra da böyle ellerine bakarlar. Yanlış yaptıklarının farkına iş işten geçtikten sonra varırlar!
Neden istemiyor? Tabii meseleyi bu kadar basite indirgeyip suçu kadınlara atamayız. Neden böyle davranıyor kadınlar? Para güçse, neden paranın gücünü istemiyorlar? Psikolog Leyla Navaro, tarihe baktığımızda kadının parayı ancak fahişelik yaparak elde ettiğine dikkat çekmişti bir röportajında. Kutsal kadın ve fahişe ayrımının da buradan çıktığına, parayı elde etmek için uğraşan kadının erkek egemen söylemde kötü kadın olduğuna değinerek 'kadın ve para' ilişkisini şöyle açıklamıştı:
* Erkekler parayı, kadın için ve kadınlar üzerine harcadıklarından, parayı kadın harcattırıyormuş gibi bir anlam çıkartılıyor. Ama aslında erkekler, kendi arzuları, ihtiyaçları, egoları, statüleri ve iktidarları için harcama yaparlar.
* Para güçtür, iktidar sahibi kılar ve bu da erkeğin elindedir. Kadınlar da ellerinde olmayan bu iktidara sahip olmak için dolaylı stratejiler gerçekleştirdiler.
* Kadınlar okula gitmedikleri, okuma-yazma öğrenmedikleri, eğitilmedikleri, dışarı çıkmadıkları, çalışmadıkları için para kazanmanın tek yolu fahişelik olmuş.
* Eğreti gelinler gibi, Japonya'daki geyşalar gibi Avrupa saraylarında da 'kurtizan' denilen saray fahişeleri bulunurmuş. Akıllı ve güzel kadınların eğitim alma şansı ancak böyle mümkünmüş. Bu kadınlar büyük bir iktidar sahibi olur, moda öncüleri haline gelirlermiş. Sarayın ve tebaanın 'namuslu' kadınları da onları taklit edermiş. Ancak bu kadınların zenginlikleri onları asil yapmaya yetmezmiş!
Emeğine yabancı Dolayısıyla; 'para isteyen kadın kötü kadındır' düşüncesi bilinçaltımıza yerleşmiş. Dolayısıyla, istememeye şartlıyor kendini evde oturan kadın. Kendine verilenle yetiniyor. Parayı kendinden çok, evine ve çocuklarına harcıyor. Para sahibi kadın da bu yüzden paradan kaçıyor, çekiniyor, maaşına zam isteyemiyor, hakkını arayamıyor, çalışmasının karşılığını alamıyor, kendisine verilenle yetiniyor! Kimi kentli kadınların boşanma halinde nafaka istememelerinin altında yatan duygu da ahlaklı kadın olmak, kadınlık gururunu göstermek, öteki kadın olmamak anlamına gelmek aslında. Kendi emeğine yabancılaşmış kadın. Evde oturup hiçbir şey yapmadığına inanıyor. Çünkü ona da öyle söyleniyor. Ve kendi kalesine gol atıyor. Değişim var elbette. Yeni kadınlar, eğitimli kadınların sayısı artıyor. Bileğinin hakkıyla, aklıyla, emeğiyle para kazanan kadınlar. Güç sahibi olan kadınlar! Parayı 'amaç' değil de 'araç' olarak gören kadınlar. Parayla yatırım yapan, para harcamaktan korkmayan, kendine para harcayan kadınlar... Dolayısıyla kadınların da parayla ilişkileri değişiyor, değişecek, değişmeli!
|