Çocukluk ve gençlik çağlarımızdan biliyoruz…
Ankara'ya doğu, batı, güney, kuzey yönünden baktığınız vakit
Kızılay'daki Gökdelen'i görürdünüz. Gökdelen… Bize bulutları delip geçen bir bina gibi görünürdü. Seksenli yıllarda
"Atakule" girdi hayatımıza. Değişim dönemini haber veren bir işaretti sanki.
***
Ancak hayat öyle hızlı akıyor… Değişim çarkları öyle hızlı dönüyor ki… Gözlerimizle takip etmekte zorlanıyor etrafımızdaki fiziki gelişmeleri.
Kızılay'daki "Gökdelen" Ankara'nın göbeğinde lüzumsuz bir yapıya dönüşmüş.
"Atakule" işlevsiz, sembol özelliğini kaybetmiş bir beton yığını. Çünkü
Ankara'ya silüet kazandıran devasa bir imar ve inşa faaliyeti sürüyor.
***
İşin gerçeği şu:
Ankara'nın İstanbul gibi, İzmir gibi,
Konya ve
Mardin gibi bir silüeti yoktu. Bugün
Başkent metropollere özgü bir siluetin sahibi oluyor.
Eskişehir Yolu'ndan, yani batı yakasından baktığız vakit göğe tırmanan yapılarıyla bir büyük şehir görüyorsunuz. Batıdan baktığınız zaman aynı yapıların
Ankara'yı bir hilal gibi kuşattığının farkına varıyorsunuz. Aslında hangi yönden bakarsanız bakın,
Ankara'nın artık bir silueti olduğunu görüyorsunuz. Şehir tarihçileri muhtemelen iki binli yıllarda
Ankara'nın yeni silüetini not düşecekler.