Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Ben engelli olsaydım

Bugün yazıma kişisel bir yerden başlayacağım.
Nur içinde yatsın; sevgili kız kardeşim Suna Ersözlü'yü, kalp krizi nedeniyle yitirişimin 3. yılına girdim.
Sevgili kız kardeşimi, ölümünden 20 dakika sonra, annemin evinin uzun koridorunda sırt üstü, boydan boya uzanmış gördüğümde hem onu yitirmenin derin acısını yaşıyordum hem de şaşkındım.
Çünkü yüzünde çok arınmış, bir insanın en mutlu anında görülebilecek, rahatlamayı, sevgiyi simgeleyen bir gülümseyiş taşıyordu. Kız kardeşim, gülümseyen bir ölü olmuştu.
Koridorda boylu boyunca uzanan bir şiir gibiydi sanki. O anda ölüm ile derin bir huzura kavuştuğunu hissettim.
Bunun nedeni ise ağır bir engelli olan kız kardeşimin, özellikle son yıllarda çektiği acılardan kurtuluşuydu. Sağlıklı bir bebek olarak, babamın bol tayinli İş Bankası görev yıllarında Gaziantep'te doğan kardeşim, doğumundan kısa bir süre sonra 'menenjit' hastalığına yakalanmış, o günün koşullarında yapılan müdahaleler yetersiz kalınca, gövdesi ağır bir hasara uğramıştı.

SEVGİ YAŞATTI

Artık mavi gözleri hiç görmüyordu.
Beynindeki tüm noktalar geri dönülemeyecek şekilde zedelenmişti. Hiçbir zaman yaşam farkındalığı taşıyamayacaktı.
Her zaman birisi tarafından beslenmeye ihtiyacı vardı.
Uzun süren yıllardan sonra, ancak acıktığını ve susadığını söyleyebiliyordu. Sadece çevresindeki konuşmaları tekrar ediyordu. Çok önemli bir yürüme güçlüğü çekiyor, daha çok emekliyordu. Yaşama farkındalığını onu hissettiren tek tanrısal bağ müzikti. Ne tür olursa olsun, gün boyu, saatlerce müzik dinliyordu.
Bazen çok uzun süren ağlama krizleriyle, ne olduğunu hiç anlayamadığı bir dünyanın içinde, yalnızlığı, çığlığa dönüşüyordu.
Doktorlar en çok 10-15 yaşına kadar yaşayabileceğini söylemişlerdi.
O ise ailenin büyük sevgisi sayesinde, 40 yaşına kadar yaşadı. (Bağışlayın! Özel bir konuyu bu köşeye taşımamın nedeni, Egeli Sabah'ın bugün birinci sayfasında yayınlanan fotoğraflardır.) Sevgili kız kardeşimi sık sık dışarıya çıkardığımızda, doktora götürürken, bazen de bu nedenle tekerlekli sandalye kullanmak istediğimizde, kelimenin tam anlamıyla çuvallardık. Çünkü, şimdiki 'engelli' duyarlılığı o dönemlerde çok azdı.

İÇ ACITAN GÖRÜNTÜLER
Tekerlekli sandalyeyi kullanabilecek alanları çok zor bulurduk. Hatta hiç bulamazdık.
Bugün Egeli Sabah'ın manşetindeki fotoğraflara bakarak, kendinizi bir 'engelli'nin yerine koyun. İçinizden sessizce empati yaparak, 'Ya ben de engelli olsaydım' deyin.
Ne yazık ki bu yıl "30 Ekim ile 3 Kasım" tarihleri arasında, "Engelsizmir konferansı"na ev sahipliği yapmaya hazırlanan aynı İzmir'deki, bu insanın içini acıtan görüntüler; engelliler ve ihtiyaçları konusundaki duyarlılığımızın, tüm kurumların çalışmalarında, herkesin bu konuya ortak eksik yaklaşımında; söz boyutundan tam uygulamaya geçemediğini gösteriyor. Elbette bu alanda çok olumlu adımlar da atılmıyor değil. Kimseye haksızlık etmek istemeyiz. Ama fotoğraflara baktığınızda, o gördüğünüz engelli rampaları; dalga geçiyormuşcasına engelli yurttaşlarımızı 'yüksek atlama yarışmasına' davet eder gibi.
Bu görüntülerden, İzmir gibi yaşam kalitesi yüksek, sevgiye açık, dayanışmanın olduğu bir kentte, ancak hep birlikte utanabiliriz. Gerçek budur. Bu gerçeği görerek, tüm kurumların, tüm yurttaşlarımızın; bu duyarlılığı, çok daha somut bir yere taşıması gerekir. Söz boyutundan çıkıp, uygulanabilir, sürdürülebilir bir noktaya.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA