Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

Hangi gün?

Geçtiğimiz Pazar günü '1 Eylül Dünya Barış Günü' vesilesiyle, barış odaklı bir yazı kaleme almıştım. Değerli okurum Sabri Ayçiçek, yazımın özüne değil de, "Dünya Barış Günü" tarihine itiraz etti. Bu sayede, bu günle ilgili, Türkiye'de yaşanan bir karmaşaya değinme imkanı elde etmiş olduk. Ayçiçek, barış gününün dünyada çok uzun yıllardır, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen 21 Eylül tarihinde kutlandığını vurguluyor. Çok haklıdır. Gerçekten de öyle...
Ama bizde, nedense bu tarih sahiplenilmedi. Dünya Barış Günü, hep 1 Eylül'de kutlanmaya devam etti. Belki de sivil toplum örgütleri ve halk benimsemediği için.
74 yıl önce, Eylül 1939'da, Nazi Alman orduları Polonya'ya saldırarak 20. yüzyılın en kanlı savaşını başlatmıştı. Milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına yol açan bu savaşın başlangıç günü olarak kabul edilen 1 Eylül, savaş sonrasında "Dünya Barış Günü" olarak kutlanmaya başlandı. Ülkemizde de bu tarih sahiplenildi ve yıllardır bu tarihte kutlanıyor.

ÇOĞU ÜLKE SAHİPLENMEDİ
Aslında bu kutlamalar, 1989'da Doğu Bloku'nun, 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasına kadar bütün ülkelerde devam etti, ama sonra bir bölümünde unutuldu. Birleşmiş Milletler ise 1981 yılında, her Eylül'ün üçüncü salı gününü "Uluslararası Barış Günü" ilan etti. Yine aynı BM, 7 Eylül 2001 tarihinde aldığı net karar ile 21 Eylül'ün "Dünya Barış Günü" olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Ama nedense bu karar, tüm ülkelerde aynı oranda sahiplenilmedi. Bugün hala dünyanın çok sayıda ülkesinde Dünya Dünya Barış Günü, 21 Eylül'de kutlanırken, Türkiye ve az sayıda ülkede 1 Eylül tercih ediliyor. Vurguladığım gibi, bu tür günler bir 'aidiyet' duygusu ile yaşanıyor. Türkiye'de belki başta sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde, 21 Eylül tarihi yerine, artık gelenekselleşen 1 Eylül tarihi tercih edildi.
Bu değişemez mi? Elbette değişebilir. Ortak akılla, sivil toplum örgütlerinin birlikte mutabakatıyla, halkın zorlamasıyla... Ama önemli olan, günlerin hangi tarihte kutlandığından çok, bu işin özüdür. Barış arzusudur. Barışın içeriğinin anlaşılmasıdır. Barış kavramına yürekten sahip çıkılmasıdır.

İNSAN VARSA, SAVAŞ VAR
Hepimiz biliyoruz ki, savaşların tarihi, insanlık tarihi kadar eski. İlkel topluluklarda savaş, var olmanın, yaşamı sürdürebilmenin koşulu iken; günümüz dünyasında egemenlik kurma hedefiyle birlikte, yeni pazarlar elde etmenin yolu. Yanıbaşımızdaki coğrafyada katledilen çocukları, meydanlarda uzanan ölü insanları unutmamak gerekir. 6 bin yılı geçen yazılı insanlık tarihinde, kayıt altına alınmış 15 binden fazla savaş var. Milyonlarca insanın katledildiği İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki insanlığın sözde ders aldığı "barış" ortamında bile, irili ufaklı 200'e yakın savaşta, 60 milyonun üzerinde insanın yaşamını yitirdiği biliniyor. Ve hala Suriye'de, Mısır'da insanlar kitlesel olarak ölüyor.
Bu savaşların getirdiği göçler, insanların yaşadığı çok büyük acılar, işin ayrı bir kısmı. Çocukların yaşadığı acıları tarif etmek imkansız. Yani sonuçta Barış Günü'nün içeriği önemli. Ama bana kalsa, Dünya Barış Günü'nün Birleşmiş Milletler'in belirlediği tarihte, tüm insanlık tarafından aynı gün kutlanmasını tercih ederim.
Okurumuz Sabri Ayçiçek, altını çizmese de, ayrıca 1 Eylül'ün Stalin'in mirası olduğunu vurgulamalıyım. Savaş sonrası Stalin yönetimi, savaşın başladığı tarihi Dünya Barış Günü olarak ilan etti. 1945'ten itibaren Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku'na üye ülkeler bu günü kutladı. Dünyanın diğer ülkeleri de buna ayak uydurdu. Yani 1 Eylül her ne kadar savaşın başladığı tarihi simgelese de, bir yanıyla Stalinist bir gün sayılabilir. Elbette bunun sadece biçimsel ve simgesel bir önemi var, önemli olan günlerden çok barışın kendisidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA