Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÖZÜN ÖZÜ ÜNAL ERSÖZLÜ (EGE)

İnsanın insana yaptığı

Büyüleyici ilkbahar, erken bir yazın şemsiyesi altında, güzellikleriyle; ılık, rüzgarlı, ferah sıcağıyla, aniden çöktü üzerimize. Henüz doğmamış armonilerin arasında, bazen bir imge sanki yeryüzü. Bir Turgut Uyar şiirindeymişcesine:
"Hey koca dünya nasıl avucumuzdasın nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden"
Sahici insanların, çevresine saçtığı ışık ve güzellik. Bir ilkbahar gibi. İnsana armağan.
Ama bazen bu güzellikler arasında, ağır basan da "maskeli toplum" duygusu. İnsanlar istedikleri gibi değil de, çoğunlukla başkalarının istediği gibi yaşıyorlar sanki. Büyük bir sahne. Her gün paylaşılan roller. Tazelenen makyajlar. Sessizlik; sahnede perdenin kapanmasına az kaldı. Sonra üstlenilecek yeni roller. Oysa soluğumuzun farkındalığını, minnet duygusuyla yaşamaya sarılmanın güzelliğini, derinlerde kıpır kıpır hissetmenin bütünlüğü, günümüzün ne çok gerisinde kaldı. Kendimizi bilerek, tanıyarak yaşamak; ne çok gerimizde. Ömrün güzelliklerle harmanlanması, iyinin kucağında dans ederek yaşamak. Sanki günümüz insanı için, fantezi gibi. Can Yücel ne demişti, ölmeden önce yazdığı ironik şiirinde:
"Ne yaman, zor imiş yonca yolması
Bizim memlekette adam olması."

***
Gülümseten şiir, bizde adam olabilmenin, niyeti aşan zorluğunu, ne güzel anımsatıyor?
Belki de bütün sanatların en yücesi; 'insan olma sanatı' üzerine, düşünmek gerekli. Şöyle kalabalıklardan uzaklaşarak, ruhumuzun çığlıklı sessizliğine bağdaş kurup, önce bakmak sadece kendimize. Kendimizi, kendimizin aynasından görebilmek yeteneği. Yaratma, hayatı dönüştürme tutkusu, ne güzel mesela. İnsanın insana uzattığı el; yaratıcılıkla, iyilikle buluştuğunda, nasıl güzelleşiyor. Bir anda sıradan olan görüntü, nasıl yüceliyor. Her kalbin içinde saklı, örselenmiş iyilik duygusu, bir gözyaşı damlasına dönüşüveriyor anında. Çünkü karşılığı insan. İnsanın saklı özü. Günümüzde kendisinden bile sakladığı insanlığı. İşte bundan uzaklaşıldığında; ne yazık ki günümüz insan ilişkilerinde, hemen bir 'tahsildarlık' hali çıkıveriyor ortaya. Bütün anlamlarıyla, verdiğinin karşılığını 'acilen' almaya yönelik; o vahşi 'tahsilat' duygusu. Buradan inşa edilen insan iletişimi. Buradan yükselen hayatlar. Ah yazık, kulakları sağır, dudakları mühürlü, kalbi körleşen insanlık. Yazımı sonlandırmadan, aklıma Gündüz Vassaf'ın Cehenneme Övgü adlı kitabında aktardığı, İngiliz bir madenci çocuğunun minik öyküsü geldi.
***
Çocuk annesine sorar:
-Anne üşüyorum, sobayı yakamaz mısın?
Anne yanıtlar:
-Kömürümüz yok oğlum.
-Neden?
-Çünkü paramız yok.
-Neden?
-Çünkü baban işini yitirdi.
-Neden?
-Çünkü madende kömür fazlası var.
Durumumuz biraz böyle. Her şey var. Doğaya, insana ait bütün kaynaklar. Nuh'un hikayesinden bugüne; sayfalara sığmayan, ders alınacak dev geçmiş. Tarih koridorlarının gizeminde, kutsal kitapların satır aralarına saklanmış, insanlığa uyarılar.
Ama insan, önce insana karşı, hep 'üşüyen' halde.
Doğadaki en büyük kötülük, insanın insana yaptığıdır hala...
(Not: Bu yazı geçtiğimiz yıl bu köşede yayınlanmıştı.)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA