Denize bu kadar yakın olup bir o kadar da uzak duran başka bir millet yoktur herhalde. Tarih boyunca bu böyle süregelmiş. Günümüzde İstanbul'da yaşayıp denizi görmeyen binlerce insan var. Her yıl yüzlerce kişi, serinlemek için suya girip boğuluyor. Kanalizasyonlar, sanayi atıkları denize akıtılıyor, çöpler boşaltılıyor. Balık türleri tek tek yok oluyor. Denizin dibindeki batıklara dahi sahip çıkamıyoruz. İşte bütün bunları görüp topluma denizi sevdirmek için yola çıkan Deniz Kültürü Derneği, bu yıl üçüncü kez festival düzenliyor. Festivalin organizatörü ve Deniz Kültürü Derneği Başkanı Hakkı Şen sorularımızı yanıtladı.
-
Geçen yıl çok sayıda ilde eşzamanlı olarak yapılmıştı festival. Yine öyle mi olacak?
- Evet, geçen yıl 17 ilde eşzamanlı olarak yaptık. Van, Trabzon, Rize, Ereğli, Bursa ve Hatay'a kadar birçok il katıldı. Bütün bu illerde ünlü dalgıç Haluk Cecan anısına dalış yapılmıştı. Kendisi için Türkiye'nin Kaptan Cousteau'su, diyebiliriz. Kanserden kaybettik maalesef.
-
Bu yılki festivalin programında neler var?
- Denizci ateşini İzmir'den İstanbul'a gönderiyoruz. Sergiler, denizle ilgili aktivitelerimiz var.
-
Deniz kültürü derken tam olarak neyi anlatmak istiyorsunuz?
- Deniz kültürü, insanoğlunun deniz ve denizcilikle olan bütün ilişkilerinin bilince yansımasıdır. Tersanedeki çekiç sesleri de bizim için deniz kültürüdür. Suyun altında kulaç atanın da deniz ticareti yapanın da kültürüdür. Biz toprak soylu bir milletiz. Bir çevre bilincimiz yok. Yerel yönetimler çok yetersiz. Denizleri bitirmişiz. Ege Denizi'nde Yunanistan tarafıyla Türkiye tarafı bile farklı. Bir ay kadar önce Siroz Adası'ndaydım. Orada tarihi bir tersane var. Tersanede suyun altında geminin pervanesini görüyorsunuz. Balıklar yüzüyor. Şimdi buradaki tersanelere gidin bakın bırakın balığı, hiçbir şey görünmüyor.
-
Neden böyle özensiz olmuşuz?
- Denizle bir türlü beşeri bir ilişki kuramamışız. Denizci ülke olmak biraz da devlet politikasıyla doğru orantılı. Bizim gibi sivil toplum örgütlerinin çaba ve gayretleri var ama nereye kadar? Biz yıllardır ilkokulda okuduğumuz kitaplarda Türkiye'nin bölgelerini, hangi bölgede hangi bitkilerin ve hayvanların yetiştiğini biliriz. Ama eğitim kıyıda biter, denizle ilgili bilgi verilmez. Üç tarafı denizle çevrili ve kendi iç denizi olan tek ülke biziz. Türkiye rönesansının denizde başlayacağına inanıyorum. Bütün gelişmiş ülkeler denizcidir. Bugün denizci bir ülke olsaydık Avrupa Birliği'ne çoktan girmiştik.
-
Bütün bunları önlemek için neler yapılabilir?
- Biz ilk defa Türkiye'de deniz kültürü kavramını 10. Ulaştırma Şurası'nda resmileştirdik. Devletin kayıtlarına girdi. Mutlaka denizcilik bakanlığı kurulması gerekiyor. Balık, Tarım Bakanlığı'ndan alınıp denizcilik bakanlığına bağlanmalı. Bitkiyle balığın aynı şekilde değerlendirildiği bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Acil bir kıyı master planının çıkartılması gerekiyor. Çünkü denizle ilgili yapmak istediğiniz her yatırım için 15 bakanlık dolaşıp, 20 müsteşara ve birçok bakana gidiyorsunuz. 2002'den sonra Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım döneminde önemli adımlar atıldı. Türkiye 26'ncı sıradan dördüncülüğe yükseldi. Türk deniz ticaret filosu, uluslararası kara listedeydi. Gri listeye geçmesi bir mucizeyken, şimdi beyaz listedeyiz. Deniz ticaret filomuz dünyanın en geniş filosu. Çevre konusuna da el atılıyor ama keşke istikrarlı şekilde devam edebilse.