Deniz kenarındaki pek çok dünya kentinde, İstanbul'dan farklı bir görüntü beni hep şaşırttı. Bizde en lüks yalılar, köşkler, hemen deniz kıyısında yer alırken, gittiğim o kentlerde zenginler evlerini deniz kıyısından uzağa, olabildiğince yükseklere kuruyorlardı. Kuşkusuz bizde de o güzelim Boğaziçi'nin iki sıra denize sıfır yalılarının sayısı belli. Boğaz'ın güzelliğinden pay kapmak isteyen varlıklılar, aşağıda kendilerine bir yalı bulamayınca, daha yukarılardaki site ve villalarla yetinmek zorunda kalmaktalar. Ama asıl hedef Boğaz'da bir yalı sahibi olmak. İstanbul nüfusunun bugünkünün 10'da biri kadar olduğu geçtiğimiz yüzyıllarda da Boğaz'a olan rağbet daha az değildi. Yalıların tarihine bakarsanız, bir insan ömrü süreci içinde bunların birkaç kez sahip değiştirdiklerini görürsünüz. Sadrazamların, vezirlerin gönlünde, Boğaz'da bir yalıya sahip olmak yatmış hep. Kimi hak ettiği parayla, kimiyse karanlık yollardan edindiği servetiyle bir Boğaz yalısına sahip olmuş. Devlet görevlerinin padişahın iki dudağı arasında olduğu o dönemlerde makamı korumak, bugünkünden çok daha zor olduğundan, kellesi gitmiş ya da azledilmiş devlet büyükleri ve aileleri o özene bezene girdikleri yalıları apar topar terk etmek zorunda kalmışlar. Yine de bugün olduğu gibi, o dönemlerde de yalılar hiçbir zaman uzun süre boş kalmamış. Kesesi dolgun bir başka vezir ya da büyük tüccar, hemen buraya kapağı atmış.
BOĞAZ'DA YAŞAMA HAYALİ
Bizdeki bu yalı merakını Boğaz'ın eşsiz güzelliğine bağlıyorum. Yoksa denizle burun burna oturmak bizde de başka ülkelerde de kolay değil. Nem oranının daha az olduğu, Boğaz'a daha yukarıdan bakan tepelerde oturmak aslında daha mantıklı. Yalıda yaşamanın ciddi bir riski de var; gecenin bir saatinde dev bir tanker yatak odanıza dalıveriyor. Boğaz trafiği yoğunlaştıkça, gemilerin tonajı büyüdükçe, bu risk daha da artıyor. Yine de, ben de dahil hemen herkesin gönlünde Boğaz'da yalıda yaşamak yatıyor. Boğaz'ın dillere destan balık lokantaları benim gibi Boğaz'da yalı sahibi olma şansını yitirenler ya da hiç değilse şimdilik o olanağa kavuşmamış olanlara yalı sefası yapma olanağını sunuyor. Üstelik yalı sahipleri hep aynı manzaraya karşı balık yiyip içkilerini yudumlarlarken, bizler her köşesi farklı bir cennet manzarası sunan bu büyülü suyolundaki değişik balık lokantalarının keyfini çıkarabiliyoruz. Boğaz'da en çok etkilendiğim nokta, Arnavutköy'de denize doğru çıkan Akıntıburnu'dur. En sakin havada bile Karadeniz'den Marmara'ya yönelik yüzey akıntısı bu noktada adeta çıldırır; yer yer girdaplar yapar, akıntının hızı saatte 12 kilometreyi geçer. Karşı sahildeki Kandilli ile Akıntıburnu, Boğaz'ın en dar kısmını oluştururlar. Dolayısıyla büyük gemiler, burada adeta burnu yalayarak yollarına devam ederler. Geçenlerde öğle yemeği için bir arkadaşım, Akıntıburnu'nda, tam da sözünü ettiğim bu görkemli manzaraya bakan Akıntıburnu Balık Restoran'a davet etti. Burası tam kazıklı yolun başladığı noktada. Önü tümüyle açık. Cam kenarı bir masaya yerleştiğinizde kendinizi geçen gemilerden birinin kaptan köşkünde hissediyorsunuz. Bir restoran için bulunabilecek en güzel noktalardan biri. Kıyıda her zaman birkaç amatör balıkçı, günlük nevalelerini çıkarmaya çalışıyor. Amatör balıkçılara göre burası, balık tutmak için en ideal noktalardan biri. Yıl boyunca istavrit, eylülkasım arası lüfer, yazın ise zargana tutuluyormuş. Biz bu soğuk havada kahramanca olta sallayanları seyretmeyi, sıcacık restoranda avlanmış balıkları atıştırmayı tercih ettik. Burası şimdiki adıyla bir yıl önce açılmış. Yıllar önce, İzmir'den gelen Balıkçı Hasan burayı işletirken gelmiştim. Sonra başka bir işletmeci devraldı. Nihayet asıl mal sahipleri, işi kendileri sürdürmeye karar vermiş. Mezeleri ısmarlarken, yapımı, hazırlanması olabildiğince ustalık gerekenleri seçmeye çalıştık. Ortaya azar azar lakerda, soya soslu uskumru, marine somon ve levrek, patlıcan salata, haşlanmış otlar, buranın spesiyalitesi ince bulgur ve narla yapılmış maydanoz salatası getirttik.
LAKERDA DİĞER MEZELERE KEFİL
Ben az tuzlu, 'olması gerektiği gibi' damakta eriyen lakerdayı mezelerin kalite göstergelerinden sayarım. Bu lakerda diğer mezelere kefil olabilecek kalitedeydi. Patlıcan salatası ızgarada közlenmişti, mis gibi is kokuyordu ve bembeyaz, karartılmadan sofraya ulaştırılmıştı. Sıcak mezelerden deniz ürünleriyle yapılmış pazı sarma, levrek lokma, içi sebzeyle doldurulmuş hamsi kuşuyla midemizin kapasitesinin sonuna ulaştık. Ancak hiç değilse balık da yemiş olmak için bir porsiyon tekir tavayı paylaştık. Temiz bir yağda çıtır çıtır kızarmıştı. Başarılı bir ayva tatlısıyla yemeğimiz noktalandı. Bir küçük rakı eşliğinde Boğaz manzarasına karşı felekten çok hoş bir gün çalmıştık. Meze miktarında abartıya kaçtığımız bu güzel öğlen yemeği için kişi başına 80 lira civarında hesap bıraktık.
Beğendiklerim:
Seçtiğimiz mezelerin hemen hepsinden ve servis personelinin ilgisinden memnun kaldık. Yemeğe eşlik eden Akıntıburnu manzarası olağanüstüydü. Restoranın önüne park edebilmek ise bu bölge için bir ayrıcalık sayılmalı.
Beğenmediklerim:
Olabildiğince ustalık gerektiren mezeleri seçtik. Bu arada meze çeşitlerinin aşırılığı dikkatimizi çekti. Oysa böyle özel konumu olan balık lokantalarını meze çeşitlerinin fazlalığı değil, oraya özel spesiyaliteleri öne çıkarır.
Mutfak ****
Servis****
Ambians ****
Akıntıburnu Balık
1. Bebek Cad. No: 115 Arnavutköy - İstanbul
Tel: (0212) 263 48 29