ADNAN ZİYAGİL ROL ÜNDE OYUNCULUĞUMU KON UŞTURAMADIM
- Kariyerinizi Aşk-ı Memnu dizinden ayrı düşünmek mümkün değil. Adnan Bey'i kim unutabilir? Unutuldu mu yoksa?
- Yok mümkün değil. Hâlâ sokağa çıktığımda Adnan Bey'i hatırlayanlar oluyor. Yurtdışında birçok ülkede gösterildiği için, yurtdışı seyahatlerimde ve havaalanlarında Adnan Bey olarak hatırlayanlar çok çıkıyor. Aslında başka bir role büründüğünüzde, önceki hemen unutuluyor. Kurtlar Vadisi'ndeki karakterle de çok özdeşleştiren oldu. O karakter de uzun süre unutulmadı. Ama hanımların devreye girmesi tanınma noktasını çok başka bir yere getiriyor.
- Böyle rollerden sonra ara vermek gerekir mi?
- Bunu plan yaparak, satranç oynayarak yaptığınızda sonu hüsran olur. Bunu siz hissedersiniz. Yaşamın akışına hiçbir zaman set vurmamak gerekir. Bir dizi bitti yeni teklifler geldi. Bunlar arasında sizi mutlu eden bir proje varsa, 'Yüzümü unutturayım,' diye oynamamak olmaz. Hayat planları kabul etmiyor, hisleri ve duyguları kabul ediyor.
- Sizin içinizden gelen oynamaktı sanırım...
- Ben, içimden gelene göre hareket ederim. Her insanda bu zenginlik vardır ama kullanmasını bilmek gerekir. Bana Aşk-ı Memnu bittikten sonra çok teklif geldi ama ben Timur Savcı ile Mazi Kalbimde Yaradır isimli diziyi yaptım. Keyifli bir işti.
- Bir çikolata reklamında oynadınız. Bihter göndermesi vardı orda da...
- Bu vurgulamayı bilerek kabul etmedim reklamı. Aklıma bile gelmedi; eminim reklamcının da aklına gelmemiştir. Çünkü bu reklam teklifi, benden başka insanlara da gitmişti. Bitter ve Bihter sözcüklerinin benzerliği; yönetmen bana 'Bu çok Bihter gibi çıktı ağzınızdan, bir daha alalım,' dediğinde aklıma geldi. Espri yaptım o zaman, 'Hiç aklımdan çıkmıyor ki,' diye.
- Kadınlar ikiye ayrıldı dizi döneminde, size üzülen de oldu, Bihter'i anlayan da...
- Bu, herkesin başına gelebilecek bir olay. Yürek bu, ne olacağı belli olmaz. Ama şekli şemaili önemli. Yeni jenerasyon daha heyecanlı; 'Her tür olabilir' diye düşünüyor. Olgun kesimse, 'Eli ayağı düzgün bir adam var. Zengin, sana ihtimam da gösteriyor; saçmalama,' diye düşündü. Duygunun mantıkla bir ilgisi yok ama.
- Oyunculuğunuzu yeterince gösterebildiğiniz bir proje miydi?
- Adnan karakteri dramatik olarak çok verimli bir rol değildi. Ama ona rağmen çok büyük reaksiyon gördü. Adnan karakterinde, oyunculuğu ortaya koyacağın hiçbir nokta yok. Sadece biçimi kuvvetli olan, zengin, çocuklarını seven, eve gelip giden 'Naber, naptınız,' diyen bir karakter. Orada oyunculuk Bihter'in, Behlül'ün rolüdür.
KIZIMIN OYUNCU OL MASINI İSTEMEDİM
- Kızınız da oyuncuymuş ama hiç destek olmamışsınız. Neden?
- 'Babam bana çok destek oldu, annem bana çok destek oldu,' türü yaklaşımları yanlış buluyorum. Ben o kadar meşakkatli yönlerini gördüm ki bu işin, onun acı çekmesini istemedim. Benim desteğim olmadan bir şey olması çok anlamlı. Bence daha güzel oldu böyle. Ben destek olsaydım, şüphe edecektim 'Acaba benim desteğim yüzünden mi buralarda,' diye. Hayır hepsini kendi yaptı, okulu kendisi buldu, onu çağırdılar, bir kişiyle tek kelime konuşmadım onun için.
- Oyuncu olmasını istemediniz yani...
- İstemedim. O da bu nedenle, ilk önce uluslararası ilişkiler okudu. Çok iyi bir dereceyle bitirdi. Sonra gelip, tiyatro okudu. Haliç Üniversitesi'nde yüksek lisans yaptı. Amacına ulaştı. Çok takdir ediyorum. Şu anda devlet tiyatrosunda, Yanık isimli oyunda oynuyor, iyi yolda ilerliyor. Çok mutlu oluyorum.
- Kaç yıldır evlisiniz?
- 28 yıldır.
- Vay. Nedir 28 yıl evli kalmanın sırrı?
- Karşılıklı sevgi, anlayış, hoşgörü...
- Çok klişe...
- Üç ay sonra ayrılan insanları görüyoruz. Bunca yıl bir arada olmanın sırrı bundan başkası olamaz. Fedakarlık çok önemli. Bunlar paylaşımdır. Hayat paylaşımdır ama biz bunun değerini bilmiyoruz, 'Hep bana, hep bana,' diye bakıyoruz.
RUHUM 23 YAŞINDA
- Ayhan Hanım filminin çekimleri Vahide Gördüm'ün rahatsızlığı nedeniyle durdu. Eskişehir'de çekiliyordu. Nasıl buldunuz Eskişehir'i?
- O kadar güzel bir yer olmuş ki. Karizmatik bir şehir olmuş. Eskişehir'e çekime giderken mutlu gidiyordum. Şu an özledim. Mayısta tekrar gideceğiz. Bence Eskişehir, İstanbul ve Ankara'dan sonra üçüncü sanat şehri olabilir. Genç nüfus çok enerjisini artırıyor insanın. Bayılıyorum gençlerle olmaya. Çünkü yaşlanan beden, ruh değil. Ruhunuz genç olduğu sürece gençlerle ilişkiyi kurarak mutlu olursunuz. Ama ruh gençliği bitince gençlerden sıkılırsınız.
- Sizin ruhunuz kaç yaşında?
- Konservatuardan mezun olduğum yaşta, yani 23. Çok samimi söylüyorum. Böyle hissediyorum. Okulda nasıl giyiniyorsam öyle giyinirim. Okul arkadaşlarımla nasıl sohbetim varsa, öyle sohbet ederim. Tiyatroda yeni bir rol aldığım heyecanı hâlâ aynı şekilde hissederim. 'Bir diziden teklif alır mıyım, yoksa işsiz kalır mıyım?' diye düşünürüm. 'ben bir yere geldim' hissi yaşamam. Ben bunu kurgulamıyorum, böyle hissediyorum.
- Ayhan Hanım filmindeki rolünüzü sevdiniz mi?
- Levent Semerci'nin annesini Vahide oynuyor, ben de babasını. Çok hoş bir proje. Vahide ile çalışmak benim çok hoşuma gitti.
- Üzüldünüz mü rahatsızlığına?
- İnsan üzülüyor ama öyle bir şey yok artık. Her şey bitti gitti.
- Film 12 Eylül dönemini anlatıyor. Sizin kötü tecrübeleriniz oldu mu o döneme dair?
- 1976'da konservatuardan mezun oldum. Bir yıl İngiltere'de kaldım. Döndüğümde terörün doruk noktalarıydı. Her gün 20-25 kişinin öldüğü günlerdi. 12 Eylül olmadan bir hafta önce, oturduğumuz sitede iki koruma öldürüldü hatta. Saat 12'den sonra eğilerek yürüyorduk. Dehşet bir dönemdi. Darbe olduğunda insanlar, 'sokakta rahat yürüyorum' hissi yaşamıştı. Tabii ki sonra darbenin kendi gerçekleri işi çok başka bir yere götürdü. Parti bazlı bir siyasi ideolojim yoktu; sanatçı olduğumuz için bizim düşüncemiz bunların üzerindeydi. Sosyal demokratım. İnsan malzemesi benim için önemli. Sevgi önemli. Paylaşmak önemli. Bunları terminolojik olarak bir ideolojiye yüklemek gerekirse, onun da tarifini yaparız ama bir işe yaramadığını da görüyoruz.
TEKNOLO Jİ DUYGUYU YOK ETT İ
- Devir teknoloji devri, bu kadar teknoloji duyguyu azaltmış mıdır?
- Teknoloji çoğaldı, duygu azaldı. İnsanoğlunun yapısında var bu; değerleri ölçülü kullanamıyoruz. Parayı da, sevgiyi de, yemeği de, içmeyi de... Elektronik iletişim anlamında o kadar güzel bir rahatlık getirdi ki. Ama beş kişi bir yere gidelim, 15 dakika sonra herkes elindeki telefona bir şeyler yazmaya başlıyor. Bu benim asabımı bozuyor. Sette falan da oluyor, 'Bırakın şunu, bir sohbet edelim,' diyorum. En çekirdek anlamda, teknoloji insanların iletişimlerini zayıflattı. Telefonda, herkes birbirine yalan söylüyor. Dünya daha saf ve temizdi.
- İlişkiler de mi böyle oldu?
- Kesinlikle. Duygu azaldığı zaman mantık ve rasyonel düşünce devreye giriyor. Oysa duygu bir şeyleri yumuşatır, anlam katar. Çok gerçekçi olunduğu zaman, ilişkiler çok çıkarcı bir noktaya geliyor.