Geride
kalan son 20 yıla dönüp baktığınızda, Radiohead kadar heyecan verici, yenilikçi, milyonlarca insanın hayatını -gerçekten- değiştiren bir başka gruba rastlamanız zor. Belki daha da geçmişe gittiğinizde The Beatles, Pink Floyd, Led Zeppelin gibi birkaçını Radiohead'in yanına koyabilirsiniz.
Ama yine de onlardan bir farkı var Radiohead'in.
Bir kere; eski dönemlerin aksine, bugün müziğe ulaşmanız çok daha kolay. Her gün abartısız binlerce yeni şarkı besteleniyor. Bunca ismin, uyduların altındaki kültürel bombardımanın etkisindeyken tek bir grubun, çok uzun yıllar, ilerleyen yaşlarına rağmen genç, diri ve öncü kalması, akıl almaz bir durum. Üstelik The Beatles gibi değerli tarihi eserlerin aksine, Radiohead hâlâ aktif bir şekilde müzik üretmeye, albüm yayınlamaya devam ediyor.
Sadece grup olarak değil, üyelerinin her biri ayrı ayrı çalışmalarda da bulunuyor.
Misal, vokalistleri Thom Yorke yeni grubu Atoms For Peace ile ilk albümünü bu hafta yayınlıyor.
DEVİRLERİ GEÇMEDİ
Radiohead'deki bu beş adam hayatımızda olmasaydı, çok şey farklı olurdu.
90'lı ve 2000'li yıllarda müzikal anlamda da kültürel açıdan da eğilimleri bariz bir şekilde yönlendirdiler.
Tek bir türe bağlı kalmadılar.
Özellikle rock ve elektronik müzik Radiohead'in
Ok Computer, Kid A gibi albümleriyle yeni anlamlar kazandı.
Tüm bunları durup dururken anlatmıyorum.
Bu hafta Radiohead için bir dönüm noktası. Onlarla ilk karşılaşmamızın üzerinden tam 20 yıl geçti. İlk albümleri
Pablo Honey'i 22 Şubat 1993'te yayınlamışlardı.
Hani şu meşhur
Creep'in olduğu albüm. O günden bu yana da 30 milyonun üzerinde albüm sattılar. Plakları ve single'ları da katarsak, muhtemelen en az 20'sini ben almışımdır. Aslında şunu söylemeye çalışıyorum, bu tip büyük grupların birçoğumuzun kişisel tarihinde de önemli bir yeri var. Karakterlerimizin şekillenmesinde de. Sizinkini bilmem, ama mesela en basitinden, beni gitar almaya ikna eden gruplardan biriydi Radiohead.
Tam da
Pablo Honey'deki
Anyone Play Guitar'la (herkes gitar çalabilir). Ergenliğinizin küçücük odalarında otururken dinlediklerinizden, odanızda posterleri olan müzisyenlerden yaşınız ilerledikçe utanırsınız. Basit, yapay ve çocukluğa ait gelirler.
Muhtemelen bugünün genç 'belieber'larının yıllar sonra Justin Bieber'i dinlemiş olduklarından utanacakları gibi.
Garip bir şekilde Radiohead -özellikle benim kuşağımın- birlikte büyüdüğü, yetişkinliğinde de aynı şekilde dinlemeye devam ettiği ve asla utanmadığı, sıkılmadığı nadir gruplardan biri oldu. Hiçbir zaman, o aynı dönemin grupları R.E.M. ya da U2 gibi 'demode', 'nostaljik' olmadı.
Devirleri geçmedi. Günümüzle her zaman alakalı, bağlantı olmanın yanı sıra dönemsiz olmayı da başardılar.
Yayınlanışından 20 yıl sonra kaç albüm 'hâlâ' keyifli gelebilir ki? Benden size bir tavsiye, fırsat bulursanız bu hafta sonunu Radiohead albümlerini dinlemeye ayırın.
Elbette
Pablo Honey'den başlayarak.
Pişman olmazsınız.