Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

İnsanın ruhu gözlerinde saklı

SİZ hiç yabancı birinin gözlerinin içine sevgiyle baktınız mı? Öyle aşk falan değil... Saf bir sevgiyle... Yani onu hiç yargılamadan. Kızmadan.
Kontrol etmeye çalışmadan.
Değiştirmeden...
Sadece göz bebeklerine bakıp kesintisiz, öylece içinizden akan sevgiyi ona aktardınız mı?
Bakışlarınızı kaçırmadan ona bakıp hiçbir şey söylemeden, sessiz bir dille ona ne kadar değerli olduğunu hissettirdiniz mi? Sadece karşınızdaki insan olduğu için... Yakışıklı, güzel falan değil, canlı bir varlık olduğu için...
Belki bir dakika boyunca... Ve sonra kollarınızı açıp onu şefkatle sardınız mı hiç? Ona dokunmak için değil, hiçbir art niyet taşımadan sadece ona kendini iyi ve güvende hissettirebilmek için. Adeta evladınızı sarıp sarmalarcasına... Sonra bir başkasına, yine yabancı ama başka bir çift göze kalbinizi hiç korkmadan açtınız mı?
Geçtiğimiz hafta Arizona Sedona'da bir eğitimde, bu deneyimi yaşadım. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş 126 öğrenci, Sedona'da buluştuk. Güney Afrika Cumhuriyeti, Malezya, Fransa, İngiltere, Rusya... Aklınıza gelen pek çok milletten insan orada hazır bulunuyordu.
Eğitmenimiz kalbimizi saf sevgiye açmak için bir çalışma yapacağımızı söyleyerek, ortada duran birkaç iskemleye kutu kutu mendil yerleştirmeye başladı. Bense kendi kendime güldüm.

YARGILAMADAN SEVEBİLMEK
"İnsanlar ne kadar sulu gözlü, hemen her şeye ağlamaya hazırlar," diye düşündüm. Çok geniş iki halka oluşturduk. Dış halkadakilerle iç halkadakiler birbirlerinin gözlerine bakmaya başladı. Ve bir müzik eşliğinde karşımızdaki insana sevgi vermeye başladık ve onun tarafından olduğumuz gibi, böylece çok sevildiğimizi hissettik.
Ve başkalarıyla dalga geçeyim derken, kendi bedenimin mutluluk ve acı içinde ağladığını ve sarsıldığını fark ettim. Sevmek ve sevilmek ne kadar da zormuş meğerse... Koşulsuzca, güzel çirkin demeden, kadın, erkek diye ayırmadan, iyi kötü diye yargılanmadan sevilmek öyle güzel bir duyguymuş, ama öyle zormuş ki... Yılların acıları, yaraları sizi bir anda sarsmaya başlıyor. Ve biraz ağladıktan sonra huşu içinde birbirinize sarılarak teşekkür ediyorsunuz.
Sonra içteki çember dönmeye başlıyor ve önünüze bambaşka biri çıkıyor. Onun kim olduğu önemli değil. Fark ettiğiniz şey sadece bir çift göz.

ÖFKE,ACI, KİN, NEFRET KALMIYOR
İnsanın ruhu gözlerinde saklıymış... Değişik gözlere sadece sevgiyle baktığınızda ya da onlardan sevgi aldığınızda, bambaşka bir şey oluyor. O gözlerde kavgalı olduğunuz babanızı, özlediğiniz annenizi, sizi inciten arkadaşınızı görüyorsunuz... Ve çember döndükçe, o gözlerde kendi ruhunuzun parçalarını buluyorsunuz. Belki de hayatınızda size acı çektiren kişilerin, sizin bir parçanızı temsil ettiğini fark ediyorsunuz...
Hepsinden önemlisi, o gözlerde Tanrı'yı bulmaya başlıyorsunuz. Ve Tanrı'nın ne kadar sevgi dolu olduğunu... Onun parçası olduğunuzu...
Aslında sadece insanların değil, hayvanların bile gözlerinde onun ışığını bulabileceğinizi anlıyorsunuz... Küçücük bir sineğin bile gözlerinden Tanrı'nın baktığını anlıyorsunuz.
İşte o an kendinizi tutamıyor ve huşu içinde yeniden göz yaşlarına boğuluyorsunuz.
Herkesi ve her şeyi sevmeye başlıyorsunuz. Bu öylesine mutlu bir an ki, yeniden zihniniz devreye girene kadar öfke, acı, kin, nefret, hiçbir şey kalmıyor. Yüreğiniz yaradan için atmaya başlıyor.
Yaratılmış her canlının, hatta sineğin bile en yüksek hayrını istediğinizi fark ediyorsunuz. İşte varmamız gereken yer bu...
Bu çalışma, Sufizm öğretisinden alıntıymış.
Göz yaşlarımı kurularken eğitmenimizin yanına giderek ona gururla "Ben Türküm, Sufizm bizim kültürümüzün bir parçası," diyebilmek isterdim. Ama biz bu güzellikleri çoktan unuttuk. Kalbimizde yaşamayı yeniden hatırlamak dileğiyle...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA