Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Türkün heykelle imtihanı

Yedi temel sanatın içinde biz Türklerin en az ilgi duyduğu, giderek korkup çekindiği sanatın heykel olduğu söylenebilir. Bunun temellerini herhalde, heykeli puta benzeten, giderek onunla özdeşleştiren bir tür Müslüman bakışının toplumun bilinçaltında yuva yapmış olmasına bağlayabiliriz. Elbette bu tür bir bakış, resmi de 'günah', en azından arzu edilmez sayabilir. Ama heykel üç boyutuyla, genelde büyük hacmiyle ve somut gösterişiyle, tutucu zihinleri daha çok korkutmuştur denebilir.
Gerçi bunu Müslüman bir bakışla bağdaştırmak tam olarak doğru da olmayabilir. Birçok toplumda, en kolay ve çabuk yok edilen sanat eseri türünün başında heykel gelmez mi? Tarih boyunca da öyle olmadı mı? Babil Bahçeleri'ni süsleyen heykeller Antik Çağ'ın karanlığı içinde yok olup gitti. Antik Yunan'ın mermere hayat veren güzelim heykelleri de aynı akibete uğradı. Romalıların devasa heykelleri, imparatorluğun çöküş günlerinde çoğunlukla ilk Hıristiyanlarca parçalandı.

YA MÜSTEHÇEN BULUNUYOR YA GEREKSİZ
Daha yakın tarihte, yıkılan her rejimle birlikte heykeller de devrildi. Başta Sovyetler, tüm eski komünist ülkelerde geçmişin liderlerinin heykelleri bir anı, bir tarihsel kanıt, bir müzelik eşya olarak bile kalamadı. Taliban'ın Afganistan'daki dev Buda heykellerini dinamitle uçurması, Batı dünyasını Afgan savaşına itmede en büyük mazeret oldu. Şimdilerde aynı şey, Arap ülkelerinin devrilen iktidarlarıyla birlikte yaşanıyor. 20 yıl önce yerle bir edilen Saddam heykellerinin manzarası hâlâ belleğimizdeyken, bunu başkaları izliyor. Ama bu siyasal örneklerin dışında, biz genel olarak heykeli sevemedik. Radikal geçen gün, Türkiye'de son yıllarda punduna getirilip yok edilen heykellerin bir çetelesini verdi. Gürdal Duyar'ın Karaköy'de 'müstehcen' bulunup kaldırılan Güzel İstanbul heykelinden Muzaffer Ertoran'ın Tophane parkındaki, yavaş yavaş öldürülen İşçi heykeline, Füsun Onur'un Fındıklı Parkı'ndaki '50. yıl' heykelinden Ayşe Erkmen'in Tünel meydanındaki Açık Sütun eserine, sayısız heykel ortadan kaldırıldı. Ben daha birçok örnek hatırlıyorum: Antalya'daki parktan kaldırılan Kuzgun Acar'ın El heykelinden Maçka Meydanı'na dikilip sonra yok edilen Nâzım heykeline dek... Ayrıca heykel düşmanlıklarıyla tarihe geçen kişilikler de var. Örneğin Melih Gökçek. Ankara'nın simgesi Hitit heykeline olan düşmanlığından "Ben böyle sanatın içine tükürürüm," özdeyişine kadar, bu yanıyla anılacak.
Birçoğu siyaset ve ahlak açısından saldırıya uğrayan bu heykellerin yanı sıra son derece masum oldukları halde elimizden alınanlar da var. Örneğin 10 yaşında bir çocuk olarak İstanbul'a geldiğimde çok sevdiğim ve önünde fotoğraf çektirdiğim Taksim Parkı heykelleri: Bir boğa ve bir geyik. Bugün neredeler? Ne günahları vardı da başka çocukların resimlerini ve düşlerini süsleyemediler? Boğanın TRT binası önüne konduğunu biliyorum da, geyiği bilmiyorum. Kadirşinas bir el, onları alıp eski yerlerine koyamaz mıydı? Evet, Türkün heykelle imtihanı eski ve uzun bir hikaye. Kolay kolay bitmiyor. Elbette bunda heykel sanatında çok ileri gidip tartışmasız güzellikler üretmede geç kalmamızın da rolü var. Atatürk'ün tüm yurdu kaplayan heykelleri dahil, üzerinde estetik açıdan anlaşabileceğimiz yapıtlar çok değil. Ama öncelikle ulusça heykele bakışımız değişmeli. Ve ona sevgiyle, şefkatle, anlayışla yaklaşmayı öğrenmeliyiz diye düşünüyorum.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA