Yunanistan, düne kadar turistik, denizciliğin merkezi, ferah, Avrupa Birliği üyesi, demokrasinin beşiği, ehli keyif bir ülke olarak tanınırdı. Ülke 30 yıllık AB üyeliği döneminde belki de antik Yunan'daki Perikles'in "altın çağını" bir kez daha yaşamış oldu. AB ülkelerinin bütün değerlerine ve standartlarına ulaşabilmesi, teknik, ekonomik, alt yapı, yönetim gibi öğelerini benimsemesi için Yunanistan'a büyük krediler ayrıldı. Bir zamanların tarımcılık, balıkçılık, gemicilik ve turizmle geçinen "adalar ülkesi" fakir Yunanistan, aniden kalkınıverdi. İnsanları da zenginleşiverdi. Çünkü bankaların hemen tümü Yunan vatandaşlarına hiçbir ayrım yapmadan yeni konutlar, yazlık villalar, lüks oto ve yatlar, öğrencilerin yurt dışı eğitimleri, düğünler, hatta ailelerin tatilleri için bile bol keseden krediler vermeye başladı. Kredi kartları herkese leblebi gibi dağıtıldı. İnsanlar inanılmaz bir feraha kavuştu.
NÜFUSUN 10'DA BİRİ MEMUR
İstihdam sektöründe ise Yunanistan'da herkes, işten çıkarılamayacağını bildiği için "devlet memurluğuna" soyundu. İktidardaki partiler de Yunan halkının bu "zaafını" bildiği için oy toplama uğruna herkese "devlet memurluğu" vaadinde bulundu. Bu nedenledir ki, 10 milyonluk Yunanistan'da devlet memuru sayısı 1 milyonu geçti. Zaten yaşlanan nüfusu ve erken emeklilik imtiyazları tanınmasıyla emeklilerin sayısı da bir o kadar hızla büyüdü. Ancak 2008 küresel krizinden sonra Yunanistan'ın hiçbir şey üretmeyen, ihracat yerine sadece AB fonlarından yararlanan, kalkınma projeleri kâğıt üzerinde kalan ve en önemlisi sürekli borçlanma ile geçinen bir ülke olduğunun ortaya çıkması yalnız Yunan vatandaşları arasında değil, AB ülkelerinde de şok etkisi yarattı. 2002 ve 2007 seçimlerini kazanan muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi (YDP), AB'den gelen ilk tehlike çanlarını görmezlikten geldi. Yunan hükümetlerinin AB'ye verdiği istatistiklerin "sahte" olduğu anlaşıldı. Dönemin Kostas Karamanlis hükümetine "Acilen ekonomik önlemler alın" denildi. Ne var ki Karamanlis hükümetinin 6 yıllık iktidarı döneminde bu gerçekler, Yunan halkına anlatılmadı. Yunan ekonomisinin çökmesine ramak kala 2009 seçimlerini sosyalist PASOK kazandı. PASOK lideri Yorgos Papandreu büyük vaatlerle geldiği iktidarda işbaşı yaptığında devlet kasalarını boş bulduğu gibi, devleti yönetebilmek, memur ve emekli maaşlarını ödeyebilmek için borçlanmak zorunda olduğunun bilincine vardı. Papandreu ayrıca Yunanistan'ın dış borcunun tam 340 milyar euroya (775 milyar TL) ulaştığı şokunu da yaşadı. Papandreu, ülkenin iflas etmesini önlemek için son çare IMF ve Avrupa Merkez Bankası'ndan 110 milyar euroluk büyük bir mali yardım paketini almayı başardı. Ancak karşılığında refaha kavuşmuş olan Yunan halkının fedakârlığını istedi.. Karşılığında grev üstüne grevler ilan edilirken, Yunan devlet mekanizmasını didik didik eden IMF ve Avrupa Merkez bankası müfettişleri, Yunan hükümetinin uygulaması gereken bu sert ekonomik önlemleri "yeterince uygulamadığı" kanaatine vardı. Bu durumda, paketin 12 milyar euroya tekabül eden 5'inci diliminin verilemeyeceği uyarısı geldi. Yunanistan bu dilimi alamazsa ülkenin "iflas bayrağını" çekmesi gündeme gelecek. Ancak AB ülkelerinin Yunanistan'ın iflas etmesine izin vermeyeceklerinden söz ediliyor.