Sevgili okurlarım, havalar çok sıcak malumunuz.
Cam, pencere açmak, klimalar falan derken
bir esintiye hasret günler geçiyor.
Buzdolabını açıp kana kana soğuk sular içebiliyoruz.
Ama
ya onlar! Hiç aklınıza geliyor mu? Ya onlar!
Ağızları var, dilleri yok, söyleyemezler.
Sadece dil dışarıda koşar dururlar. Sağa sola atıp kendilerini
medet ararlar. Bir yudum su için dolaşır dururlar garip garip.
Yemeği bıraktık artık...
Nasılsa açlığa bir şekilde çözüm bulunur. Ama su,
ya su...
HEPSİ ŞANSLI DEĞİL
Hepsi evde yaşayan şanslılardan değiller. Bir kısmı sokakta doğmuş, yaşamını sokakta sürdürüyor. Bir kısmı ise
evden sokağı boylamış.
Evin çocuğu hevesini almış, ebebeyn bıkmış, yollanmışlar evden sokağa! Yaşam boyu her canlı bir kez terk edilmiştir. Ya sevgili, ya eş, ya evlat, akraba, arkadaş... Terk edilmeyen canlı yoktur.
O acı taa içine işler,
deler geçer.
Ama çaresiz aç susuz terk edilme
can dostların kaderi.
Can dostlara lütfen
Orhan Veli'nin
Ciğercinin Kedisi şiirindeki durumu yaşatmayalım.
ELİ SOPALI KADIN
Evdeki can dost da sevgi vermeli, sokaktakine taş atmamalı. Geçenlerde "Goldi"mi gezdiriyordum.
Bir hanım da elinde koca bir sopa, köpeğini gezdiriyor.
Tam bir vahşet manzarası.
Evdeki cici, sokaktaki dövülmeli.
Böyle ruhsal yapıdakiler hayvansever olamaz. Evdeki köpeğe de kızınca vuruyordur bence.
Hatta kapısının önüne hayvanlar içsin diye bir kap su da koymaz.
Düşünmez ki,
şu cehennem sıcağında canlıların en önemli gereksinimi su!
Kapılara bir kap su koyalım! Çok basit bir yoğurt kabı veya ikiye bölünmüş 5 litrelik pet şişeye su koyup yaşam verelim. Bir kap su pek çok cana
hayat demek sevgili okurlarım.
Bu arada duyarlı bir okurumun yolladığı bir yazıyı hep birlikte okuyalım istedim. Çok teşekkürler bu önemli duyarlılık için.
Susuz ve can dostsuz kalmayacağınız güzel günler dilerim..