Donatella Piatti'nin babaanne olduğunu röportaj sırasında öğrendim. Gözlerinin içi en çok torununu anlatırken gülüyordu. Yazı yazmaya ara verip, torununu ele almış. Haftada iki gün, 24 saat durmaksızın konuşarak torununa İtalyanca öğretmiş... Hayran kaldım. Ne var ki oğluyla ilişkisi benim annemle olan ilişkime çok benziyor. İçinden geçeni, tak diye net söyleyen bir anne. (İyiliğimiz için olduğunu biliyoruz ama) Birinci gün harika, ikinci gün pek fena... Donatella Piatti de sohbet sırasında "Cimridir benim oğlum," deyiverdi. Ortam ısındı, kaşlar çatıldı.. Bana yabancı olmadığı için bu tarz anne tipi, iyi anladım aralarındaki sevgiyi. Müthiş bir anne oğul. Acıyı bile gülümseyerek anlatabilen, sırdaş, samimi... Boynuz kulağı geçmiş. Yemek hünerinde oğul anneyi sollamış. Batuhan Piatti, genç yaşta Conrad Oteli'nin şef aşçısı olmuş. Yine de "Annemin mutfağını kimseninkiyle değişmem," diyor: "Annemin mutfağında iyi bir makarna bize her şeyi, tüm dertlerimizi unutturur."
- Oğlunuzun neyi size çok benzer?
- D.P: Mesela inadı, eğer gerçekten inandığı bir şeyse, uzun uzun düşünür aniden karar vermez, ama karar verdikten sonra onu durdurmak imkânsız. İnattan öte. İnandığı bir şeyi mutlaka yapar. Bedelini de ödüyor ama. Güzel bir şey daha vardı. O da bu sabah düşündüğüm bir şey. Uzaktan baktım nasıl bir oğlum var diye. Mesela o beni güldürdü. Çalışkandır. Başlayınca bitirir ve durmaz. Durduğu an da duruyor. Yeter ki durmasın.
- Duygusal mıdır sizin gibi? Siz duygusal mısınız?
- D.P: Tabii. Ben kadın olarak duygusallığımı gösteriyorum, o çok duygusal ama bir erkek olarak göstermiyor.
- Anlar mısınız onu?
- D.P: Anlamamak mümkün mü? Mesela sen onu kızdırıyorsan ya da onun beğenmediği bir şeyi yapıyorsan, surat asar. Bunu çok antipatik buluyorum. Varsa beğenmediğin bir şey söyle.
- Babasına benzer tarafları var mı?
- D.P: Batuhan tedbirli, her şeyi düşünerek yapıyor. Babası böyle değildi, aniden karar verirdi.
- Donatella Piatti'nin oğlu olmayı anlatır mısınız?
- B.P.Z: Onun oğlu olmak çok eğlenceli, orijinal bir kadın benim annem. Yarı İtalyan, yarı Türküm. Bu yüzden Türkiye'de Türkleri, İtalya'da İtalyanları en iyi şekilde anlayabiliyorum. Türk annelerine göre tamamen zıt bir kadın. Okulu Türkiye'de okuduğum için bir sürü arkadaşım vardı. Arkadaşlarımın standart anne modeline tamamen zıt bir anneydi. "Aman bırak, üşüme, sırtın terlemiş," gibi değil. İnsan annesini hayatta seçemiyor da, biraz daha klasik tarzda olmasını tercih ederdim. Birazcık daha temkinli, daha dikkatli konuşan... Ama ben alıştım artık.
-
Belli bir yaştan sonra anneyle daha mı iyi arkadaş olunuyor?
- B.P.Z: Biz hep yakınız. Annem beni daha özgür bıraktı.
- D.P: Çok da doğru yaptım. Diğer arkadaşların çocuklarından farklı, kendine daha güvenli büyüdü. Belki çok anlaşılmadı, arkadaşlar bana kızdı. Ama oğlumu büyütürken hiç büyük bir yanlış yapmadım.
- Babasız büyüttünüz oğlunuzu. Nelerden korktunuz onu büyütürken?
- D.P: Hiçbir şeyden korkmadım ki. Hayatımın felsefesi de bu. Batuhan 12 yaşındayken öldü babası. Erkenden ölümleri görüyoruz, "Yeniden sevmeyeceğim," diyorsunuz. Sonra yeniden sevebilirsiniz. Yani hiçbir şey istediğimiz gibi durmuyor ki, bunu öğrendikten sonra korkacak ne kaldı? Şimdi böyle bir şeyi öğrendikten sonra uzun vadeli programlar yapmıyorsunuz.
ANNEM YENİDEN EVLENSİN İSTEDİM HEP
-
Neler yaşadınız annenizle ilgili?
- B.P.Z: Kimse annesinin yeniden evlenmesini arzu etmez. Ben tam tersi, sorumluluğunu paylaşması açısından annem hep yeniden evlesin istedim. 12 yaşında babasını kaybetmiş biri olarak annemin bir taraftan evlenmesini isterken, babama ihanet etmemiş olması beni dengeliyordu aslında.
- Çok üzüntü verdi mi size?
- B.P.Z: Tabii ki. Ortaokul birinci sınıfa gidiyordum. 21 sene geçmiş. Zamanla alışıyorsunuz. Ama bir tek evlendiğim zaman çok üzüldüm, keşke babam olsaydı da görseydi diye. Onun haricinde beni çok güçlendirdi. Bazı arkadaşlarım var, babaları var ama daha pasifler. Sanki babam bana öyle bir ders verdi ki ölümüyle, gerçekler beni daha da güçlendirdi.
- Neden yeniden evlenmediniz Donatella?
- D.P: Nasıl söylesem bilmiyorum, ama ben evliliği hiçbir zaman arzu etmedim. Evlilik kâbusum. Hatta benimle evlenmek isteyenleri habire terslerdim. Kocamla da evlenmek istemiyordum ama hamile kaldım. En azından beyaz gelinlik giymedim. Yapmacık bulurum beyaz gelinliği...
- Annenizin farklı olması sizi üzer mi? Yoksa daha mı mutlu ederdi?
- B.P.Z: Bir kere bütün arkadaşlarım bize gelmeye bayılırdı. Çünkü annem mutfakta yaşardı. Bize harika yemekler yapardı. O zaman gençlikte sigara içiyordum, şimdi içmiyorum ama buluğ çağında sigara içmek isteyenler bizim evde rahat ederdi. Her şeye izin vermezdi ama... 18-19 yaşıma kadar gece dışarı çıkmalar söz konusu değildi. Bazen ben kaçardım.
- D.P: Özgürlük, her şeyi yapmak demek değil, ama kimse seni yönlendirmeyecek. Benim için özgürlük o anlama geliyor.
- Türkçe mi konuşursunuz, İtalyanca mı?
- B.P.Z: Yarı yarıya. Mesela kavga ettiğimiz zaman kesin sadece İtalyanca. Türkçe konuşur, İtalyanca kavga ederiz. Daha iyi daha hızlı ve daha yüksek oluyor.
BATUHAN PIATTI ZEYNİOĞLU
Bütün arkadaşlarım bize gelmeye bayılırdı. Çünkü annem mutfakta bize harika yemekler yapardı. Buluğ çağında sigara içmek isteyenler bizim evde rahat ederlerdi.
Annemle kavga ederken kesinlikle sadece İtalyanca! Daha iyi, daha hızlı ve daha yüksek oluyor.
İnsan
annesini seçemiyor. Annemin biraz daha klasik tarzda olmasını tercih ederdim.
Annem bir gün "Mutsuz bir avukat olmaktansa mutlu bir aşçı olabilirsin," dedi. Zaten en büyük zevkim yemek yapmak. Arkadaşlarım gelsinler, yesinler, birlikte şarap içelim, çocuklar ortalıkta koştursun falan... Çok güzel bir şey. Annem sayesinde mutlu bir aşçı oldum.
Obama, çok mütevazı adam. Zaten bütün oteli kapattılar. Diyetisyen, CIA, hepsi aşağıya, mutfağa geldi. Obama'ya bir şef salata ve ızgara somon yaptım.
DONATELLA PIATTI
O gerçek aşktı. Evlenmek istemiyordum kesinlikle fakat hamile kaldım. En azından beyaz gelinlik giymedim. Hiç sevmem, yapmacık gelir beyaz gelinlik.
Oğlumun inatçılığı bana benzer. İnattan öte. İnandığı bir şeyi mutlaka yapar.
Gözümün önünde tavuğu açtı ve bütün kemikleri çıkardı. Böyle kemiksiz olağanüstü bir şey yarattı. O zaman şöyle hayranlıkla "Benim oğlum tavuk açtı," diyorsunuz. Ondan iki üç tane tarif istedim, vermedi.
Hangi aşk mutfaktan geçmiyor ki? İlk olarak erkek kadını mutlaka yemeğe götürür. Evde pişirmezse restorana götürür değil mi? Yani öpmeden önce mutlaka yemek yenir...
Gelinimi çok seviyorum. Ben tembel kızlardan nefret ederim. Yapmacık hareketleri yok. Mantalite olarak aynıyız. Gelinim Elif aramızda barıştırma görevi görüyor.
İyi bir makarna her şeyi unutturur
- Aşçılık merakı annenizden mi geldi?
- B.P.Z: Evet. Ben İtalyan Lisesi'ne gidiyordum ama çok da parlak bir öğrenci değildim. Hatta hiç değildim. Nitekim işte sınıfta kalmalar, vs. Bir gün annem dedi ki
, "Sen mutsuz bir avukat olmaktansa mutlu bir aşçı olabilirsin." Annem sayesinde mutlu bir aşçı oldum.
- D.P: Biz çok kitap okurduk, babası da ben de. Fakat Batuhan çok kitap okumazdı. İki şekil kitap okurdu; mücevher dizaynı üzerine, bir de yemek kitabı. Biliyorum ki ya aşçı olacaktı ya da tasarımcı. Güzel bir yaratıcılığı var bunun. Yemek yaparken de görüyorum. Mükemmel sunuyor yemeği. Bir gün "Ben şef olmaya karar verdim," dedi. Çok mutlu oldum.
- B.P.Z: Annemin yemeklerini kimseninkine değişmem. Çok güzel ev yemekleri yapar. Şimdi biz burada incik boncuklar, özel yemekler, özel tarifler, özel malzemeler kullanıyoruz, işiniz bu olunca belirli bir yerden sonra güzel ev yemeği istiyor insanın canı.
- Size her şeyi unutturan, aranızı yapan hangi yemektir?
- B.P.Z: Makarnadır kesinlikle. İyi bir makarna bize her şeyi unutturur.
- Kayınvalide oldunuz. Bir de torununuz var. Kolay anlaşıyor musunuz gelininizle?
- B.P.Z: Gelinini benden daha çok seviyor.
- D.P: Çalışkandır. Ben tembel kızlardan nefret ederim. Şımarık, yapmacık hareketleri yok. Mantalite olarak aynıyız. Özellikle sevdiğim bir şey daha vardı. Elif'i ilk eve getirdiği zaman biz Batuhan'la kavgalıydık. Elif aramızda barıştırma görevi görüyor. Aynı zamanda çok sevimli ve komik.
Obama'ya ızgara somon hazırladım
- Birlikte en çok ne yapmayı seversiniz?
- B.P.Z: Yemek yapmayı. Pazar günleri ritüelimiz var. Sabah 09.00 gibi mutfağa girilir. Fırında bütün kesilmemiş halde kemikleriyle birlikte patatesle kuzu pirzola yapıyoruz. Aile yemeği yani. Sabah 09.00'da mutfağa gireriz, o eksik bu eksik falan. Öğle yemeği 13.30-14.00 gibi yenir. Akşam 20.00'de yine aynı masaya oturuluyor. 22.00'ye kadar sürer.
- Hayat mutfakta mı geçiyor?
- D.P: İtalyanlarda mutfak büyük, salon küçüktür. Sizde salon kocaman, mutfak çok küçük. Misafirlerimiz mutfağa gelir.
- B.P.Z: Samimi bir ortam. Samimi bir yer çünkü. Soğan keserken, havuç keserken birlikte olmak... O yüzden mutfağı çok seviyorum.
- D.P: Yemek olmadan aşk olmaz. Hangi aşk mutfaktan geçmiyor ki? İlk olarak, erkek kadını mutlaka yemeğe götürür. Evde pişirmezse restorana götürür, değil mi? Yani öpmeden önce mutlaka yemek yenir. Yani hiçbir zaman yemek olmadan, aşk olmaz. Ama Türk erkekleri mutfağa girmiyor, sevmiyor.
- Obama'nın kaldığı otelin şef aşçısısınız. Nasıl biri Obama? Sizden ne yemek istedi?
- B.P.Z: Çok mütevazı adam. Bir gece CIA, korumalar, 20 tane siyah ceketli adam aşağı mutfağa geldi. Kimin için dedim? Misafir için dediler. Ben de aptalım ya... Bir şef salata ve bir tane de somon ızgara hazırladım Obama'ya. Ona kendi yemeğimi yapmak isterdim.