Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR SAMİ TOSUN

Kuşdilimiz, şöhretlerimiz ve organ medyası

Ayıptır söylemesi, Berlin Duvarı'nın çöküşünden sonra, memleketimizde Rusça laf öğrenmeyen kalmadı. Azerice zaten Ayrılık şarkısıyla beraber öğrenilen bir şey. Mükemmel kuşdili de konuşuyorum, 13 dili cebimden çıkartırım

Şimdi efendim, yine Ece Vahapoğlu'nu yazacağım ama ellerim varmıyor. Herkes üzerine gidiyor bu genç, güzel, başarılı ve zeki hanımın. Ne var ki, sayesinde 13 kadar dil bildiğimi fark edince, kendisine bir teşekkür etmek istedim. Aynen öyle sayın okur, gizli cevherimin fışkırmasına vesile oldu Ece Hanım. Malumunuz, beş dili akıcı olarak konuştuğunu her fırsatta dile getiren bir hanım kendisi. Okan Bayülgen'in programında basit bazı cümleleri çeviremeyince, daha doğrusu 'Miss Future Tense' gibi çevirmeye çabalayınca, ben de biz fani halk arasında 'Tarzanca' tabir edilen kriterlere göre 13 kadar dil bildiğime kanaat getirdim...

FARSÇA BİLİYOR SAYILIRIM
Nasıl mı oluyor? Misal, tavlada sayıları 'carı yek', 'sebayi dü' falan şeklinde akıcı olarak kullanabildiğime göre, Farsça biliyor sayılıyorum. Küçükken Boşnakların arasında büyümüştüm, 'Kako si?'den başlayan bir temel Boşnakçam var, cevaben 'Dobra' falan da diyebiliyorum. Mahallemizdeki Giritli teyzelerden gelen temel Rumca, daha sonradan yerleşen Kürt ve Zaza komşularımızdan ise bu dillerde hal hatır sorma işini öğrendim. Bütün Avrupa dillerinden de facto az buçuk laf konuşabiliyorum. Arada Latince artistik patinaj yaptım zaten... Ayıptır söylemesi, Berlin Duvarı'nın çöküşünden sonra, memleketimizde Rusça laf öğrenmeyen kalmadı. Azerice zaten Ayrılık şarkısıyla beraber öğrenilen bir şey... Mükemmel kuşdili de konuşuyorum... Daha ne isterim kıymetli okur?! Aslına bakarsanız, benim eksiğim, tip... Mesela, Ece Hanım'ın, "Biz güzel ve zeki kadınlar," diye başlayan cümleleri gibi, "Biz çekici ve süper zeki erkekler," diye cümleler kuramıyorum. Romanın en kralını yazsam ne olur? Okur kitabı alacak, sonra tipime bakacak, "Bu adamın yaşayacağı romantizmden ne olur ki?" diyecek, imza günüme tek bir kişi bile gelmeyecek... Bu durum, toplum içinde ezik hissetmeme sebep oluyor...

MEŞHUR OLMAYA ADANAN HAYAT
Ama yine de şükrediyorum. Bakın, Eyşan Özhim güzel olduğu için ıstırap içindeymiş; "Çok güzelim, iş alamıyorum. Bazen bana 'Çok fazla güzelsin. Senden korkuyorlar' diyorlar. Oturmaktan ve çalışmamaktan çok sıkıldım," diye açıklama yaptı geçen gün. Şimdi efendim, bundan mesela 20 sene evvel böyle açıklamalar ayıp sayılırdı. Oysa artık herkes, kendi kendine, 'gencim, güzelim, zekiyim, seksiyim, çılgınca sevişirim (bkz. Rasim Ozan)' falan gibi iltifatlar ederekten, kendiyle ilgili açıklamalar yapıyor. Sonra, bu açıklamalar güzide medya organlarımızda ete kemiğe bürünüp vücuda geliyor... Biz buna 'organ medyası' da diyoruz... Novus ordo saeclorum! Evet efendim, organ mafyası olur da organ medyası olmaz mı? Hele gazetelerimizin internet siteleri!.. Ya Rabbim! Neler var, neler... Frikikler, kornerler, 'touch'lar, çift vuruşlar... Aslında bizim standartlarımızın olması lazım. "El âlemin eteğinin altına kamera sokmak ayıptır," gibi temel bir mutabakatımız, "Eteğini sıyırıp göstererek meşhur olmaya çalışmak da çok ayıptır," gibi bir etik algımız olması icap eder. Geliniz ve görünüz ki, erotik algılarımız etik algılarımızı süngere çevirmiş... Meşhur olmak başlı başına bir hedef haline gelmiştir artık. Yani, hayatta bir amacınız vardır, onun için uğraşırsınız, atomu falan parçalarsınız, şöhret yanı sıra gelir ve aslında pek de umurunuzda değildir. Siz atomu parçalamakla uğraşmaktasınızdır çünkü. Oysa, bizim hoplayan kültürel yapımızda, meşhur olmaya göre hayat dizayn eden insanlar var. Yani sırf meşhur olmak için, ne olsa yapacak gibi duruyorlar. Mesela Ebru Polat diye bir hanım var, Seni Yerler parçasına klip çekiyor, erotik erotik, sonra oyuncu olmaya karar verdiğini açıklıyor. Karar vermek yeterli, hemen 'oyuncu' oluyor! "Karides de yerim, simit de," diye 'demeçler' veriyor, 'haber' oluyor... Süper!.. Fabas indulcet fames...

BİR DARGIN, BİR KANKA

Bu âlemlerin mantığı beni bile şaşırtıyor sayın okur. Evet, az şaşıran biri olarak, Hande Yener'le Demet Akalın'a fena halde şaşırdım mesela. Bunlar acayip kavga etmişler, mahkemelik olmuşlardı. Birbirlerine 'bakkal şarkıcısı', 'çamur', 'bitik' falan demişlerdi. Öğreniyoruz ki, geçenlerde bir akşam, 'ikili' önce bir balıkçıda sonra da gece kulübünde beraberce eğlenmiş. Tabii bu 'eğlence' durumu ayrı bir tartışma konusudur ama arkadaş, birbirinden tazminat alıp vermişsin, bütün organ medyasında adın konuşulmuş, en azından bir bilanço çıkar, değil mi? Yoo, ne lüzumu var, gideriz gece kulübüne, eğleniriz 'ikili' olaraktan... Fazla şey bilmemekle öğünebilen bir Demet Akalın'dan, Arap Kadri stilini sahneye uyarlayan bir Hande Yener'den 'pop ikonlar' yaratan memleketim, pilavdan taş çıkınca şaşırmamayı öğrenmek zorundadır tabii. Yine de kendimizi tutamıyoruz işte... O tempora, o mores! Bizim memleketin 'şöhret' hikâyeleri bitmez... Nurgül Yeşilçay ise, "Bazı insanlar, şöhretliyim diye hayatın bütün acısını benim üzerimden çıkartmak istiyor. Mesela havaalanında, güya beni kayırmamak adına, iç çamaşırlarıma kadar arıyorlar. Bir anlamda ceza kesiyorlar," demiş. Kendisine plastik kopçalı ürünler öneriyor, sakin bir hayat diliyorum... Requiescat in pace...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA