Yaz mevsimiyle birlikte deniz ve güneşlenme mevsimi geldi. 70'lerden sonra moda olan güneş yanığı ve bronz ten, bu yıl da revaçta olacak gibi görünüyor. Baksanıza 'ikoncan' adı takılan güneşlenme fanatikleri topluma rol model olmak konusundaki ısrarlı çabalarını sürdürmeye kararlılar. Güneşten bahsetmenin besmelesi gibi, başlamadan önce söylenmesi gereken şu gerçeği bir kez daha tekrarlamakta fayda var; "Cildi en hızlı yaşlandıran güneştir, güzel olacağım diye güneşlenmek kırışık bir cilde davetiye çıkarmaktır." Tüm uyarılara rağmen pervasızca güneşlenmekten vazgeçmeyenler mutlaka olacak. Aslında güneşe çok da haksızlık etmemek gerek, ne de olsa onsuz yaşamın olabileceği düşünülemez. Peki ne yardan ne serden geçebiliyorsak, zararları en aza indirmek ve faydalarını öne çıkarmak mümkün mü? Öncelikle güneşlenmenin kurallarına uymak lazım; bunların başında güneş yanığı riskinin en yüksek olduğu 10.00-16.00 saatleri arasında güneşten kaçmak geliyor. Bir diğeriyse güneşlenmeye kısa sürelerle başlayıp giderek zamanı uzatmak. Bu iki önlemle yanıklara sebep olan yoğun UV (mor ötesi) ışığın etkisinden korunmak ve cildin UV'ye bariyer oluşturmak için zaman kazanmasını sağlamak mümkün. Bir taraftan da öğüt verenlerin iğneyi arada bir kendilerine batırmalarında fayda var. Söz konusu öneriler dört aylık tatili boyunca deniz kenarından ayrılmayan öğrenciler ya da emekliler için geçerli olabilir ama yıl boyunca sadece bir hafta denize girebilecek birisine ilk gün 10 dakika ikinci gün 20 dakika güneşte kal, demek haksızlıktan öte insafsızlık. Dolayısıyla isteyenin zarar görmeden güneşin keyfini sürmesini sağlamaya çabalamak gerek. Bu da ancak güneş koruma kremlerinin doğru kullanımı ile mümkün. Son 10 yılın devrimsel icadı olan krem veya losyonlar yaygın ama çoğunlukla yanlış kullanılmakta ve kafalar asılsız bilgilerle dolmakta.
