Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Ay'a kötülük etmek

Ay meselesine 1960'ların, 70'lerin politik ve kültürel iklimi içinden bakmak gerekir. 1969 yılı New York'un Greenwich mahallesinde Stonewall Inn isimli barda eşcinsellerin kendilerini nahak yere ezen polise ve devlete başkaldırması ve Woodstock konseriyle de önemliydi

Çok iyi hatırlıyorum, o yıl da Erdek'teydik, Erdek o dönemde biraz bugünün Bodrumu gibi bir yerdi. 21 Temmuz günü bir anons yapıldı belediye hoparlöründen ve akşama "Ay'da yürümenin naklen yayınlanacağı" duyuruldu. Aynen böyle söylendi. Bu naklen yayın gerçekleştirildi mi, gerçekleştirilmedi mi, bilmiyorum. Ertesi gün "Sizin için küçük insanlık için büyük," sözünü gazetelerde okuduk. O hepimizi daha fazla etkilemişti. Sonra büyük tartışma başladı. Ankara'da mahallemizin gazetecisi aya gidilmediğini, yalan dolanla o resimlerin 'dünyaya gönderildiğini' ısrarla iddia etti. Aradan yıllar geçti ve bu defa bazı görüntülerin analizinden öyle bir sonuca vardı bazıları. Bense henüz Kızılay'da, 'Gökdelen'in altındaki Amerikan Haberler Merkezi'nin duvarındaki camlı vitrinde yan yana dizilmiş 'Ay resimleri'ni büyük bir zevkle izlemiştim. Çok az bulduğumuz Life dergisi, o resimlerin çoğunu yayımlamıştı ama dergiye ulaşmamız çok sonra ve zor olmuştu. O arada 'Ay'a seyahat' popüler kültürün bir parçası haline gelmişti bile. Bir süre sonra dil de zorlanmaya başladı: Bazıları 'Ay'a inmek'ten, bazıları da 'Ay'a çıkmak'tan söz ediyordu. Ben çocukluğumda da öyle Ay'a gitme, denizler altında seyahat etme, kısacası Jules Verne hayalleri kuran birisi değildim. Define adaları, korsanlar bana pek fazla bir şey söylemezdi. Bilimin metafizik kısımlarını ise kendimi bildim bileli severim. Felsefe en materyalist olduğu noktada, metafizik en metafizik olduğu noktada materyalist olduğundan bu ihtiyacımı hep bu alanlarda okuyup yazarak giderdim. Edebiyatla uğraşanların ek hayallere zaten ihtiyacı yoktur. O nedenle 'Ay'a gitmek' benim için bilimsel, yararcı yanı bakımından önemliydi. İnsanlığa, bilime olan 'inancım' nedeniyle heyecanlandırdı Ay yolculuğu beni. Ötesi benim için fanteziydi. Kısa bir süre sonra da politik bir meseleye dönüştü.

1960'LARI RUH YAPMAK
1970'li yıllar Soğuk Savaş'ın en keskin dönemeçlerinden birisiydi. Ay'a gitmek, ABD ile SSCB arasındaki büyük savaşın bir parçası olarak algılanıyordu. Çankaya'ya çıkarken sağ tarafta yer alan SSCB Büyükelçiliği'nin duvar vitrininde de yine Ay yolculuklarının, uzay mücadelelerinin resimleri görünürdü. İlginç olanı, Soğuk Savaşı da gene uzay savaşlarının bitirmesidir. Ay meselesine 1960'ların, 70'lerin politik ve kültürel iklimi içinden bakmak gerekir. 1969 yılı o dönem için sadece Ay'a gitmek bakımından değil, 28 Haziran 1969'da New York'un Greenwich mahallesinde Stonewall Inn isimli barda eşcinsellerin kendilerini nahak yere ezen polise ve devlete başkaldırması ve 15-18 Ağustos 1969 tarihindeki Woodstock konseriyle de önemliydi. 1960'ların, 68'le patlayan heyecanı aslında 1960'ta kullanımı serbest bırakılan doğum kontrol hapıyla ateşlenmişti. Aynı sıralarda Vietnam harbine karşı büyük tepkiler vardı. Kısacası 1960'lar neresinden bakılsa özgürlük arayış dönemiydi ve aya seyahat bunun doruk noktasını meydana getiriyordu. Ama insanlığa ne getiriyordu sorusu bambaşka bir noktada düğümleniyor. New York Times'ın Magazin ekinde Deborah Salmon, Neill Armstrong'dan sonra Ay'da yürüyen ikinci kişi olan Edwin Aldrin'le bir görüşme yaptı. Aldrin, Amerika'nın uzay savaşlarında gerilediğini, yanlış bir strateji izlediğini söylüyor. Ay'la uğraşmanın artık bir anlamı kalmadığını işaret ediyor. Bundan sonra Mars'a yüzümüzü çevirmemiz gerekir diyor. Rusya'nın o yolda ilerlediğini belirtiyor. Ne demek bunlar?

AY'I FAZLA KİRLETMEK
Birincisi, Ay'a yolculuğun ne kertede bir politik karar olduğunu ortaya koyuyor. Ay, görünen, üstüne hayaller kurulan bir gezegendi. Ona erişmek bir güç gösterisiydi. Amerika'nın Ay'a gitmekle ilk kazancı bu duygusal savaşı kazanmak olacaktı, oldu da. Böylece Ay, tabiri caizse, Ay olmaktan çıktı. Tıpkı dünya gibi o da haddinden fazla kirlendi, kirletildi, kötü emellere alet edildi. O kadar ki, değindiğim söyleşide Aldrin, ayın daha fazla 'ticari' imkân sağlamayacağını belirtiyor. Evet, ticari açıdan verimsizse artık Ay'la niçin uğraşmalı? Her şeye karşın Ay'a varmak önemliydi. İnsanlığın büyük evrende doğanın izin verdiği limitler dahilinde neleri başarabileceğinin çok önemli bir göstergesiydi. Ay'a tırmanıyor, oradan dünyayla konuşuyor, teknoloji denilen olguyla bağını yeniden biçimlendiriyordu insanlık. Ama o yolculuk, aynı zamanda farklı metafiziklerin bir sergileme alanı haline de dönüşüyordu. Aldrin dua ediyordu, Armstrong Ay'a Amerikan bayrağı dikiyordu. Yani insan neyse, Ay'a yolculuk da oydu. Bu büyük bir zaferdi ama aynı zamanda uzay savaşları ve 'Ay'ın militarizasyonu' meselesiydi. Nitekim Sovyetler yıkılınca bu savaş da bitti. Geriye bir kuşağın hatırası ile çevre sorunlarına boğulmuş, uyduların kontrol ettiği bir dünya kaldı. Ay hâlâ benim için Ahmet Haşim'in Ay'ı olarak güzel.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA