Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Ben de korsan taksiye hayır diyorum

Ne sistem kurmayı başarabiliyoruz ne de onu işletmeyi. Her şeyi 'korsanlaştırmak' gibi bir maharetimiz var. Sosyolojik bir durum bu ve üstünde çok çalışmayı gerektiriyor

Taksiciler bir miting düzenleyip 'korsan taksiye hayır' demişler, galiba bazı 'sanatçılar' da onlara destek vermişler. Ben o sırada yurtdışındaydım. Gitmeden önce duvarlarda insanları mitinge çağıran pankartları görünce, eğer bir taksinin içindeysem hemen bu mevzuu açıyor ve biraz yukarıdan bakan bir taksiciye çatmışsam verip veriştiriyordum. Bana göre bindiğim ve İstanbul sokaklarında dolaşan taksilerin çoğu korsandır. Bakın neden. Korsan, benim anladığıma göre, hukuki denetimin dışında kalan, kendi başına buyruk yaşayan, bildiğini okuyan demektir. Ben maalesef bazı zorlamalar nedeniyle İstanbul'un 'şatafatlı' ve hiç sevmediğim semtlerinden birisinde oturuyorum. Yakınımda da üç taksi durağı var. Taksiye binmeyi İstanbul trafiğinde araba kullanmaya tercih ettiğimden ve arabanın yıpranması, benzin parası, otomobil kullanmanın güçlüğü, park yeri bulmanın sıkıntısı, park parası, kaza yapma riski düşünüldüğünde taksinin gerçekten ucuz bir çözüm yolu olduğunu bildiğimden sürekli olarak onlardan araba çağırırım. Bu duraklardan birisi bir hayli eskidir. Gelen her arabanın şoförüyle, dolayısıyla da durak yönetimiyle kavga ederim. Gönderilen arabalar içine binilmeyecek kadar pistir. Şoförler her türlü temizlik anlayışından uzaktır. Arabaların içi sigara kokar. Durak taksicileri nispeten bilse bile yol bulmak bir derttir. Arabaların bazıları eskilikten neredeyse yolda kalacak gibidir. Oysa siz bir yere gideceksinizdir. Yıkanmış, giyinmiş, parfümlerinizi sürmüş, o arabaya 'binmeye zorlanmışsınız'dır. Şoförün kabalığı ayrı bir derttir. Yazın gene neyse, camlar açık. Kışın o kapalı camlarla tam bir konserve kutusuna dönen takside akıl almaz kokularla seyahat etmek zorundasınızdır. Sonuç olarak ne şikâyet edebileceğiniz bir merci vardır ne de bu arabaları denetleyecek bir makam. Peki, şimdi bu taksiye korsan demeyip de ne diyeceksiniz? Her sabah aynı yolu izleyerek bir yerden bir yere giderim. Ana yolu değil arka yolu kullanırım. Bir tepedeyizdir, sahile ineceğizdir. En küçük bir muhakeme nasıl bir güzergâh izleneceğini anlamaya kafidir. Olmaz. Yolu bilmez taksiciler, tarif etmek zorunda kalırım. Bir çıkmaz sokak, bir mecburi istikamet işareti vardır. Oralara gelince sesimi çıkarmam. Bugüne kadar o işaretlerin anlamını bilene rastlamadım. Sorunca binbir bahane ve yalan türetilir. Yokuş aşağı inerken gaza sonuna kadar basılır, nedenini anlamam. E, nasıl olacak bu işler? Kim korsan bu durumda?

MAĞDURLAR: KENTİN SAKİNLERİ
'Eskiden' diye başlayan her şeyden nefret ederim ama öyle başlayıp 'bu işler böyle değildi,' diyeyim. Taksiler çok daha kontrollüydü. O da 'eskiden' olduğu için değil, o dönemin koşulları böyle bir durumu sağladığı içindi. Sonra göç denilen hadise her şeyi olduğu gibi o alanı da tahrip etti. Özellikle Güneydoğu Anadolu'dan gelen büyük kitlenin içinde genç, çalışma gücü olan, eğitimsiz ama eline nasılsa bir ehliyet geçirmiş olan çocuklar taksilerin direksiyonuna geçtiler ve bu süreç başladı. Bunun böyle olacağı belliydi ve 'kentlilik' bilincine yeterince sahip olmayan o insanların bu işte hiçbir kusuru yoktu. Onlar yapabileceklerini yapmaktaydı. Sistemin, kurumların, başta belediyeler olmak üzere bu işe el atması, o kitleyi eğitmesi, yönlendirmesi gerekirdi. Bu yapılmadı. Çok araştırdım, dernekler bazı kurslar düzenliyor ama içerikleri, kapsamları, nasıl 'kullanıldıkları' tahmin edebileceğiniz bir düzeydedir. Burada iki şey çıkıyor karşımıza. Birincisi bizim sistemle olan çatışmamız. Ne sistem kurmayı başarabiliyoruz ne de onu işletmeyi. Her şeyi 'korsanlaştırmak' gibi bir maharetimiz var. Sosyolojik bir durum bu ve üstünde çok çalışmayı gerektiriyor. Bir dönüşümün önceden tedbirini almak ve sistemi o yönde işletmek becerilerimiz arasında yok. O nedenle de her zaman diyorum ki, 'modernleşme' bizde sadece altyapı ve bazı kurumların 'göstermelik' olarak, biçimsel olarak mevcudiyetidir. Gerçek anlamda modernleşme demek olan akılcılık, işlevsellik, gerçekçilik ve sistem işletme tekniği söz konusu değildir. Taksicilik de bu minval üzere gidiyor. Zaten dolmuş dediğimiz şeyin adının halk arasında 'kaptıkaçtı' olarak kullanılması az şey mi ifade eder? İkincisi böyle bir modernlik anlayışına sahip olmadığımızdan hukukla olan ilişkimiz de sorunlu. Hukuki tabiriyle söyleyelim, murakabe, muaheze ve müeyyide yani en geniş anlamda denetim ve yaptırım bizde söz konusu olsa bile çok yetersiz. Kimse kimseye karşı hakkını resmi kurumlar nezdinde aramıyor. Hukuk sürecinin işlemediğini biliyor. Başına başka sorunlar açılacağından çekiniyor. O zaman ya lanet okuyup yoluna gidiyor ya da kendisi hakkını almaya çalıştığından kıyamet kopuyor, başına gelmedik iş kalmıyor. Taksicilik bütün bu kısıtlamaların, çıkmazların çok mükemmel bir göstergesi. Kentte yaşayanlar bu işin mağdurları. Burası gerçek. Şimdi bütün bunlardan sonra yeniden soralım şu İstanbul sokaklarını cevelan eden, 18 bin adet olduğu söylenen taksilerin hangisi korsan, hangisi değil. Siz cevabı verin, ben 'korsan taksiye hayır' diyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA