Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

'Acı bir kayıp: Fakir ama onurlu genç'

Hayatın, iyiler ve kötüler şeklinde, tıpkı filmlerin kendileri gibi ak ve kara olarak ayrıldığı bir anlayıştan çok daha gerçekçi bir zemine ulaştık. Erginleşiyoruz

BİR süredir ekranlarda yeni bir reklam var. Rutkay Aziz oynuyor. Yanında da sevimli bir genç. Eski Türk filmlerinin bir sahnesine atıfla yapılmış. O meşhur ve malum sahnede baba, kızını terk etmesi için genç sevgiliye para teklif eder, çocuk da reddeder. Genellikle 'benim aşkım satılık değildir' gibisinden bir takım beylik sözler de söylenir. Bu tür filmlerde olaylar gelişir ve çocuk geri döner 'bir zamanlar fakir ama onurlu bir genç vardı...' diye yeni bir tirada başlar. Mevcut reklamda ise çocuk 'çek kabul etmem,' diyor, 'kredi kartıyla ödeme yapılırsa alırım,' diyor, 'kızı bırakırım,' diyor, öyle de oluyor. Fakat bir anlamda dehşet verici sahne reklamın sonunda geliyor, Rutkay Aziz'le sevgilisini satmış genç 'fakir ama onurlu' o eski 'şahıs'la kahkahalar atarak alay ediyorlar.

HIRSIMIZ BOYUMUZU AŞTI
Şimdi neresinden tutacağız bunu? Yıllar önce Nurdan Gürbilek bir yazısında yazmıştı. İbrahim Tatlıses Ben de İsterem diye bir 'parça' yapmıştı, sanırım oradan hareket ederek bu değişimin üstünde duruyordu ve 'fakir ama onurlu genç'ten bu noktaya sürüklenişimizin zihin haritamızdaki yerini irdeliyordu. Gerçekten de 1983 sonrasında yaşanan ve tarihimize 'Özal'lı yıllar' diye kazınan bir dönemde bu dönüşümü yaşadık. Sınır tanımaz bir mal, kazanç, maddiyat tutkusu dört bir yanımızı sarıp sarmalamıştı. 2000'li yıllar da bizi aynı kervanı izlemek zorunda bıraktı. Dünyada da, çok yazdığım gibi, 'bling bling kültürü' ('parıltı kültürü') diye bir akım gelişip, markalar yarışı başlayınca olmadık şeyler yaşadık. Hırsımız boyumuzu aştı. Ama işte reklamlarda böyle bir 'alay' var şimdi. Üstelik de bir dönemin efsane sol tiyatrosu AST'ta oynayan, onun gözdesi Rutkay Aziz bu role çıkıyor. Bu bana birçok bakımdan ilginç görüyor. Çünkü mesele Aziz'in ideolojik tercihleriyle oynadığı rol arasındaki ilişki değil sadece. Ayrıca gene bugünün dünyasında herkesin her şeyi yapmaya hakkı var ve en amiyane deyişle artık 'kimsenin kimseye eyvallahı yok'. 'Atatürk Rutkay Aziz' de şimdi varsın bu rolde göstersin kendisini. İş onun çok ötesinde.

YENİ TOPLUM,YENİ İNSAN
Bir başka yazıda Ümit Besen'in örneğin kendi şarkılarıyla ve tarzıyla dalga geçtiğini, tıpkı şu vurguladığım son reklamda olduğu gibi, bir gencin kendisine 'Ümit Abi bırak yahu, hayatın draması varsa Rondo'nun kreması var,' dediğini, sonunda da ikisinin güle oynaya yeni ve bilinen Besen tarzının dışında bir parça çalıp söylediklerini anlatmıştım. İşte o mantığın bir başka türü, çeşidi şimdiki film. Peki, ne oluyor? Doğrusu ilginç bir durum. Bana öyle geliyor ki, Türkiye, iki önemli gerçekle karşı karşıya. Birincisi, kendisini buluyor. Bizim Yeşilçam melodramları dediğimiz, 1960'larda ortaya çıkan, bazı çalışmalarda 'aile filmleri' şeklinde tanımlanan melodramatik anlayışımız artık büsbütün parçalanıyor. Türkan Şoray kanunlarının da bir parçasını meydana getirdiği, gerçeklikten uzak, çok ileri, aşırı, sıkı ve tabii gerçek ötesi bir ahlak anlayışına dayalı, hayatın, iyiler ve kötüler şeklinde, tıpkı filmlerin kendileri gibi ak ve kara olarak ayrıldığı bir anlayıştan çok daha gerçekçi bir zemine ulaştık. Bana göre basit, ilkel, içe kapalı, cemaatçi bir ahlak anlayışından çıkıyoruz. Erginleşiyoruz. Denecek ki, bu dönüşüm yeni mi başladı. Hayır, yeni değil ama işte belirgin bir özgürleşmeye, daha doğru bir deyişle sınırsızlaşmaya yeni ulaştık. Neredeyse salgın halinde aynı tepki görülünce bu durumun 'özgüllüğü' üstünde durmak gerekiyor. Bu durumun altında toplumun daha gerçekçi olması yatabilir. Hayati daha maddi ve kavramlarla ve davranışlarla anlamlandıran bir yaklaşım diyebiliriz buna. Her şeyin daha somutlaştığı bir dünya. Bence evet, zaten mesele de o. Şöyle düşünelim. Sadece İstanbul'a son 15 yılda toplam 7.5 milyon insan göçtü. Bu insanların akıl almaz beklentileri, arayışları, talepleri var. Bu insanlar basit melodramlarla, 'Türkan Şoray Kanunları'yla oyalamak, tatmin etmek ne mümkün... Denebilir ki, peki dizi filmler ne oluyor? Hiçbir şey olduğu yok. Kuşkusuz bir büyülenme, bir tepkisellik yaratıyor o diziler ama onları da öyle eski Yeşilçam filmleriyle mukayese etmek olanaksız. Onlarda da şu değindiğim çerçeve işleniyor, geliştiriliyor, insanlar o dizlerde de yeni bir hayatın ipucunu yakalıyor, onun eşiğine kadar yürüyüp duruyor. Hepsi kitlenin nabzını tutmak bakımından büyük sezgilerin insanı olan arabeskçilerin akıllıları, daha yaratıcı ve yenilikçi olanları de bu durumu gördükleri için müziklerini, şarkılarını dönüştürdü, yeni bir düzene uyum sağlamaya çalışıyor. Eh, bu durumu algılayamayanlar da eski kişiliklerine, kimliklerine sığınıp devam ediyor. Rutkay Aziz de bu cümleden olarak Yeşilçam'la dalgasını geçiyor. Fazlası var, eksiği yok!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA