Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Çakma dünyalar

Bak şimdi görüyor musun? Ceket çakma çıkmış! Hangi ceket? Ajda'nın geçen hafta bu köşeye konu olan, Yüzbaşı Tommiks ceketi. Aaa, yok kafam karıştı iyice. Tommiks dediğin parlak çocuk, böyle fularlı, şapkalı, gayet sade bir üniforma giyerdi di mi? O cafcaflı ceketleri giyenler Kaptan Swing'den ve Çelik Blek'ten her macerada sopayı yiyen İngiliz askerleriydi.. Kırmızı urbalılar hani! Neyse işte geçen hafta İstanbul medyasının yere göğe koyamadığı Ajda'nın 'Beyaz Show performansını' ve de üzerine geçirdiği bir acayip kılığı eleştirince hem okurlardan hem de en sonunda İstanbul ikametli yazarlar arasında bir kişiden, Hıncal Uluç'tan, yazdıklarımıza destek geldi. Ben de kendimi sürünün kara koyunu gibi hissetmekten kurtuldum. Meğer Uluç'un dediği gibi "Kraliçe çıplak!" diye 'içinden' feryat eden ne çok kişi varmış. Fakat öte yandan da, "Sen zaten ne anlarsın modadan?" ya da "Ajda'yı eleştirmek senin ne haddine ulen?!" diyenler de oldu tabii. Örneğin bakın içlerinden biri, İzmir'de yaşayan bir taşralı yazar olarak bendenizi, nasıl gaddarca eleştirdi ve de bir güzel haddimi bildirdi!: "Yahu sen ne napmışsın Öncel?? Milletin bir tasarımına sahip olmak için kendini paraladığı, nelerini nelerini vereceği, tek parçası binlerce dolar eden canım Balmain'imin, moda otoritelerince son zamanlarda parmakla gösterilen tapılası Christophe Decarnin'in, bence ilkbahar-yazın en muhteşem ama bulması neredeyse imkânsız, limitli, swarovskiler içindeki 11.410 dolarlık High Military cekedini yerden yere vurmuşssun. E, yuh! Siz İzmir çukurunda, hayattan, aktüaliteden, değişen dengelerden, sanattan, modadan bu kadar mı bihaber, kendi uzayınızda gibi yaşıyorsunuz?"

DİL FARKI NELER YAPIYOR!
Mesajı okuduktan sonra önce bir lahavle çekip sonra da "Hey güzel Allahım, döver misin, sabaha mı bırakırsın?" dedim. İşte bu satırlar, benim zaman zaman anlatmak istediğim şehirler arasındaki, özellikle de İstanbul ve Anadolu arasındaki dil farkına, 10 numara bir örnek aslında. Türkçe yazıyor yukarıda eyvallah ama ben onun tam olarak nasıl bir dünyada yaşadığını anlayamıyor ve önceliklerinin neler olduğuna, biraz da inanamıyorum. Ama büyük bir ihtimalle bu arkadaşa ben de "Oğlummm, geçende Balıkçı Hasan'da bir trança gömdük. Aklın durur. Yanında da bir büyüğü ağlattık tabii. Yalnız kabak çiçeği dolması yoktu, sabah erken uyanamamışlar, çiçekler kapanmış," desem. O da benim aslında bir balığın löp etinden, bir likitin sohbete ettiği yarenlikten ne kadar keyif aldığımı ve daha önemlisi bir balık ile bir içkinin neden bu kadar takdire şayan bulunduğunu, bir türlü anlamayacaktır. Ya da kabak çiçeklerinin sadece sabahın çok erken saatinde toplanması gerektiğini, saati kaçırmanın bazıları için ne kadar yıkıcı olduğunu anlatamazsın bir türlü. Ben nasıl altı üstü bir kumaş parçasına bir otomobil parası yatırmanın manasını kavrayamaz ve sonnn derece sıradan ve rüküş bulduğum bir cekete 'Babil'in Asma Bahçeleri' muamelesi yapılmasına akıl sır erdiremezsem. O da bir deniz kıyısında, yosun kokan masada, bir balığın hem yanağındaki o bir parçacık eti çıkarmaya çalışmanın hem de bir yandan tüketilen sıvının verdiği duygusallıkla o minik dişli balıktan özür dilemenin yarattığı tabloya aynı manasızlıkla bakacaktır. Benim açımdan sorun yok. Eleştiri yapılsın ama sonuçta herkes baksın kendi dalgasına... Fakaaaattt. Elin düttürü boktan ceketini beğenmedik diye, bizi dünyadan bihaber sayacak, yuh muh çekecek adamın da hani bir saniye ikiletmem, alnını karışlayıveririm. Herkesin yalan dünyası kendine. Herkes efelensin kendi dengine. Sonra alıverirsin o swarovskileri eline!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA